Hoş geldiniz!

Benim derdim ne?

Muradım orada burada gördüklerimi, gözüme çarpanları ,gözüme batanları,gözden kaçanları, gözüme girenleri, özellikle basındaki Türkçe yazım ve söyleyiş detaylarını,habercilik hatalarını,sevaplarını yazıvermek...

Kimseyi kırmak,aşağılamak yok...

Eleştirilerin zekice ve efendice yapılanları kabulüm..

Saygılar...








birgul ergev etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
birgul ergev etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Aralık 2021 Çarşamba

İŞİTİYOR MUSUN MEMET?

 İŞİTİYOR MUSUN MEMET?


Hayat beni üniversiteyi bitirdikten sonra tesadüfen Kuzguncuk'a attı. Orada çok iyi dostlarım oldu. İlk oturduğum evde Nazım Hikmet'in ailesinden bazı kişilerle komşu oldum. Birisi de çok yakın arkadaşımızdı. O nedenle bu kitabın kahramanı ile  ilgili birinci elden bilgilerim var.Tabii Nazım Hikmet hakkında da. 

Kitapta Nazım Hikmet ve Münevver Andaç'ın tek oğulları Memet'in hayatı anlatılıyor.

Özetle yazayım.  Ben kitabı sevmedim. Biyografi yazarının duyguları,hayatı, kendisi biyografinin içinde. Memet'ten çok yazarın hayatı ön planda. Ben kitabı onu okumak için almadım ki. Mehmet hayatını hep o çok ünlü Nazım'dan uzak ve bilerek isteyerek anılarından da uzak yaşamış. O halde kitabın her sayfasında yollar gene de neden Nazım Hikmet'e çıkıyor? Bir de şu var. Kim olursa olsun çok ünlü, çok sembol kişilerin çocukları şanssız oluyor. O gölge üzerlerinden hiç kalkmıyor. İyi okumalar.

28 Mayıs 2020 Perşembe

SVETLANA ALEKSİYEVİÇ VE ÇERNOBİL


Svetlana Aleksiyeviç'ten bir kitap daha. Çernobil Duası.Aleksiyeviç ilginç bir yazar.Eserleri klasik edebiyatın hiçbir türüne uymuyor.Sözlü tarih yazıyor.Esas mesleği gazetecilik olduğu için olayları kendisi değil konuştuğu kişiler anlatıyor.Svetlana Aleksiyeviç 2015 Nobel Ödülü sahibi.
Memleketi Beyaz Rusya1948 doğumlu.Sovyet döneminde doğup büyümüş.O nedenle 2.Dünya Savaşı tanıklarıyla birebir söyleşiler yapmış.Muhalifliği yeni değil.SSCB dağıldıktan sonra 10 yıl kadar Avrupa'da sürgün olarak yaşamış.Şimdi gene Minsk'te yaşıyor.Daha önce başka kitaplarını da okudum.SSCB dönemini de geçiş dönemini de partizan kadınları da çok iyi anlatıyor.Bu kitabında Çernobil tanıklarıyla konuşuyor.Pek bilmeyiz ama Ukrayna'daki Çernobil faciasının en zarar verdiği ülkelerden biri Beyaz Rusya.Çünkü santral sınıra sadece 20 km uzakta.Ve ne acıdır ki Beyaz Rusya’da hiç nükleer santral yok.
1986’da yaşanan Çernobil olayının özü kitapta şöyle özetleniyor:
"Zihinlerimizde korku ile barışçıl nükleer enerji arasında bir bağlantı kurmak mümkün değildi.....Savaşlarda kullanılan nükleer tıpkı Hiroşima'da olduğu gibi dalga dalga kabararak gökyüzüne yükselen mantar biçiminde meşum bir kara buluttu,oysa barışçıl nükleer hiçbir zararı olmayan bir ampuldü"
Kitabın bir yerinde “Sovyet nükleer satrallerinin dünyadaki en güvenilir santraller olduğuna,Kızıl Meydan’a bile kurulmasında sakınca olmadığına inanıyorduk”deniyor.
Aynen şimdi dünyanın korona virüs karşısında paniklemesi gibi büyük bir panik ,olayın boyutunu kavrayamama vs var.Bir de kaza, Sovyetler'de oluyor.Batı dünyasının tam aradığı fırsat.Çernobil'de ilk anda 31 ölüm var.Olayın ciddiyeti sonradan anlaşılıyor.1984'de Hindistan''daki Bhopal kimyasal sızıntısında ilk anda ölenler 18.000 kişi.Ama iki olaya dünya medyasının bakışı öyle farklı ki.Çünkü Hindistan'daki fabrikanın sahibi ABD şirketi.Ve ülkesinde böyle tehlikeli bir fabrika kurmasına izin yok.
Kitabın bir yerinde bir Belarus milletvekili aynen şöyle diyor;Çünkü tarihte şu iki şey daima birlikte anılacak.Sosyalizmin çöküşü ve Çernobil faciası.Bu ikisi aynı döneme denk geldi.Çernobil,Sovyetler Birliğinin çöküşünü hızlandırdı.İmparatorluğu havaya uçurdu.

Svetlana Aleksiyeviçin bizde çıkan diğer bazı kitapları;İkinci El Zaman,Çinko Çocukları,Kadın Yok Savaşın Yüzünde.
İyi okumalar.

7 Ekim 2019 Pazartesi

Ahmet Ümit ve Aşkımız Eski Bir Roman

Ahmet Ümit'i severim.Güzel yazar boş yazmaz.Son kitabı Aşkımız Eski Bir Roman
hemen alıp okudum.İsmine aldanmayın kitap bir roman değil.Üç uzun hikaye.Komiser Nevzat ve arkadaşları yine iş başında

Kitapta bir bilgi yanlışı var ki takıldım.Kitabın bir yerinde bir psikiyatr eskortluk yapan üniversiteli bir kızdan(!) söz ediyor "Üniversiteye gidiyordu, şu işe bakın ki o da psikiyatri okuyordu "
Bu ne? Üniversitede psikiyatri diye bir bölüm mü var? Ben mi bilmiyorum? Psikiyatrinin bir lisans eğitimi olmadığını tıp mezunlarının sınavla girebildiği bir ihtisas dalı olduğunu hadi yazar atladı o YKY''deki ekip ne iş yapıyor?
Bence yazarın redaksiyon ekibini gözden geçirmesi lazım.Buradaki ( üniversiteli eskort kız) klişesi beni çok rahatsız etti.

Aynı hikayede Zeynep maktulün ofisine gidiyor.Aparmanın çatı katındaki ofisi araştırıyor.Odalara bakıyor.Bilgisayarı açıyor.Bilgisayardaki mail'leri okuyor.Bunların hepsi tahmini yarım saat içinde oluyor.Sonra ekibin kalanı geliyor.Hop doğruca çatı katına.Apartman kapısını kim açtı? Ofis kapısını kim açtı?Bilmiyoruz,yazmıyor.Bilgisayarda şifre yok,mail adresinde şifre yok.Benim mail adresime bile şifreyle girilirken karanlık işler çeviren biri buna gerek duymamış.Fazla özensiz bir durum gibi geldi bana.İyi okumalar.

19 Temmuz 2019 Cuma

Müsebbip ve müessif ne ola?


Her gün aldığım Birgün gazetesinde 2 Temmuz'da güzel bir yazı okudum.Libya'da son günlerde ortaya çıkan ve taraflarından birinin Türkiye olduğu gerginlikle ilgili.İbrahim Varlı yazmış.Yazmış da ben daha ilk bölümde çakılıp kalıyorum.( Libya'daki savaşın MÜESSİFlerinden....) Hayda! Müessif مؤسف Arapça esef'ten türemiş üzüntü veren anlamında kullanılıyor.Teessüf de aynı kökten maalesef de.Ama müessif kelimesinin bu yazıda işi ne? Dedim ki bir de internet versiyonuna bakayım.Orada kelime değişmiş (müessiblerinden) olmuş.İyi güzel de eski yeni böyle bir sözcük yok.Nihayet kavradım😅Kullanılmak istenen ama yazılı gazetede de internet sayfasında da doğru yazılamayan kelime müsebbib مسبب .Arapça sebeb kökünden türemiş.Bugünkü yazılışıyla müsebbip , sebep olan, olmasına yol açan anlamında.
Sevgili gençler tamam eski kelimeleri kullanmayı seviyorsunuz da bakın bunları doğru yazabilen kalmamış.
Sebep olan deyin, neden olan deyin,yol açan deyin.Anlaşılır kelime kullanın ki yazdıklarınız bize gelene kadar ucubeye dönmesin😅😅
Not .Bu yazıyı aynen İbrahim Varlı'ya da yollamıştım.Teşekkür etmiş.Ben de takdir ettim.

3 Haziran 2019 Pazartesi

Mahal,hall,mahalle,mahallî,

Mahal محل Türkçeye Arapçadan gelme bir sözcük.Hall حل kökünden türemiş. Sözcüğün hem yer hem sebep anlamları var.Sözcüğü yalın halde kullanırken bir sorun yok.Buna mahal yok,bu mahalde gibi.Ama sözcüğü isim tamlaması içinde kullanırsak sondaki L harfi çift oluyor.Çünkü kelimenin aslında iki L harfi var.O nedenle suç mahalli,olay mahalli ,şoför mahalli gibi kullanımlarda bu iki L sesine dikkat etmek gerekiyor.
Zaten aynı kökten türemiş mahalle, mahallî,halletmek,hallolmak kelimelerinde bu çift sesi açıkça görüyoruz.(Meselenin halli zormuş) cümlesinde ise kelimenin kök halindeki(hal) kullanımını görüyoruz. Bir noktaya daha değineyim.Mahal kelimesinde A sesleri kısa okunacak ancak ikinci A sesi L harfinin etkisiyle incelmiş.O ikinci A üzerinde şapka görürseniz o uzun olduğunu değil ince okunacağını gösteriyor.
Ailenizin 😅Osmanlıca rehberine çok iş 😅😅 düşüyor.

15 Nisan 2019 Pazartesi

MAZBATA NEDİR? MAZBATA

MAZBATA.MAZBATA.
Günün en çok kullanılan sözü.İstanbul'da 15 gündür belediye başkanlığı için verilen oyların sayımı bitirilemiyor ve seçilen kişi de mazbatasını alamıyor (15.04.2019)
Nedir bu mazbata مضبطه?
Elbette Arapça bir kelime mazbata.. Zabt ضبط kökünden geliyor ve tutanak anlaminda kullanılıyor.Zabt sözcüğünü bugün zabıt tutmak,zapt etmek gibi örneklerde görüyoruz.Anlamı da zor kullanarak ele geçirme, tutma, hâkim olma.Zabt kökünden gelen diğer kelimeler ise şöyle :
Zâbıta.ضابطه Belediye hizmetlerinde güvenlik birimi ve burada görevli kişi.
İnzibât انضباط Orduda askeri düzeni sağlayan asker.
Zaptiye ضبطىه Askeri polis gücü
Zâbit ضابط Rütbesi teğmenden binbaşıya kadar olan asker (eski)
Zâbitân ضابطان Zabitin çoğul hali.
Mazbût مضبوط Eski anlamı ele geçirilmiş olsa da bugün düzenli , beğenilen anlamında kullanılıyor.

9 Nisan 2019 Salı

MÜDELLEL,DELİL,DELÂLET

MÜDELLEL nedir?
Ailenizin Osmanlıca rehberi görevde.😅😅
Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün (08.04.2019) Moskova ziyareti öncesi bir türlü oy sayımı tamamlanamayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimine değinirken şöyle bir cümle kullandı:
".....bundan daha müdellel bir şey olabilir mi....."
Önce yanlış duydum zannettim sonra anladım ki hayli naftalin kokan bir kelime söz konusu olan.
Müdellel مدلل Arapça delil دلىل kökünden türemiş .Kanıtlanmış, delillendirilmiş,ispatlanmış anlamı taşıyor.
Rehberlik,işaret anlamındaki delâlet دلالت kelimesi de aynı kökten geliyor.
Peki MÜDELLEL sözcüğünün kullanılması gerekli miydi? Bence hayır.

29 Haziran 2018 Cuma

istikşâf,keşif,kâşif,keşfetmek


İstikşâf  استكشاف Arapça  bir kelime. Keşif كشف (aslı keşf) kökünden geldiğini söylersek anlamını daha kolay çıkarırız. TDK bu sözcük için (eskimiş) sıfatını kullanıyor ki yerden göğe haklı.
İstikşâf , araştırma, bir yerin özelliklerini anlamaya çalışma,keşif veya ön çalışma yapma gibi anlamlarla askerlikte,coğrafyada,araziyle ilgili işlemlerde kullanılıyor.İstikşâf etmek de kısaca keşif yapmak anlamını taşıyor.Kelimedeki  sesi uzun okunacak.
İstikşâf sözcüğü Cumhurbaşkanı’nın kullanmasıyla şimdi de siyasete girmiş oldu. Hadi hayırlısı.
Aynı kökten gelen diğer bazı kelimelere de bakalım.
Keşfetmek  .Arapça keşif kelimesiyle Türkçe etmek fiilinden oluşuyor.O güne kadar var olmayan bir yeri  veya  şeyi bulmak,fark etmek anlamlarında kullanılıyor.Bu eylemi yapana yani keşifte bulunana ise kâşif  كاشف diyoruz.

14 Haziran 2018 Perşembe

Mâhiyet,maiyet


Karıştırılan kelimelere iki örnek daha:
Mâhiyet ve maiyet
Mâhiyet   ماهيت (aslı mâhiyyet)
Arapça 3. Şahıs için kullanılan (o nedir) anlamındaki sözcüğe  -iyyet eki eklenerek yapılmış kelime.
Anlamı nitelik,vasıf,özellik ve içyüz demek.Felsefe terimi olarak da varlık anlamı var.Yazımda görüldüğü gibi  sesi uzun okunacak.

Maiyet معيت (aslı maiyyet) ise bir üst görevlinin yanındaki kişiler,o kişiye göre alt kademede olanlar.Burada A sesi asla uzun okunmuyor.
Bu kelime de Arapçadan geliyor.
Maiyetinde olmak,maiyet memuru gibi kullanımlar da var.

9 Mayıs 2018 Çarşamba

AHDİM OLSUN...

AHDİM OLSUN...
2018 Haziran'ında yapılacak seçim heyecanı içindeyiz.Adaylardan biri "Ahdim olsun..." diyerek bir konuşma yaptı.Seçim ortamı Osmanlıca dersine dönünce oturup yazayım dedim.
Bizde tek başına iken ahit şeklinde yazılan Arapça kelimenin aslı ahd عهد. Ahit kelimesi sonuna bazı ekler gelince aslına dönüp ahd oluyor .Ahdim olsun ve ahde vefa deyimlerindeki gibi. Ahit kelimesinin anlamı söz verme,and içme, zaman,devir. Ahdim olsun da kısaca sözüm söz, yemin ederim demek.Ancak ahitte biraz yazılı metin, antlaşma anlamları daha baskın.
Aynı kökten gelen bazı kelimeler de uhde عهده ahitname عهدنامه muahede lمعاهده. Son iki kelime biraz eski olsa da uhde hâlâ kullanılıyor. Uhde bir kişinin sorumluluğunda olan işleri anlatıyor. Bu kelimeyi aman ha 😂gene Arapça olan ukde عقده ile karıştırmayalım. Ukde düğüm,zorluk,çözülemeyen sorun, içe dert olan şey anlamına geliyor.
Ahit,ahd,uhde,ukde sözcüklerinde uzun sesli harf yok.

15 Mart 2018 Perşembe

Gazetelerde Türkçe hatalarını yazanlar.

Gazetelerimizde Türkçe yazım hatalarını yazanların sayısı az.Keşke daha çok olsa.
Ben Birgün okuruyum.Bu gazetede bazen Attila Aşut,Dilin Kemiği köşesinde Türkçe yazım hatalarına değiniyor.Herkesin doğru Türkçe yazıp okuması için elbette Osmanlıca bilmesine gerek yok.Sözlüğe bakmayı bilmek yeterli. Ama bir gazetede Türkçe üzerine kalem oynatacaksanız Osmanlıca bilmeniz gerekir.Çünkü dilimizde kullanımda olan çok sayıda Arapça,Farsça kelime ve bunlarla ilgili kural var.
Attila bey bugünkü (12.03.2018) yazısında kafasına takılan bazı noktaları soruyor.
Özetle;
-Makine sözcüğü neden bazen makina oluyor?
-Dilimize batı dillerinden gelen bu kelimenin iki yazılışı da doğru.Nazım Hikmet ünlü şiirinde
"Makinalaşmak istiyorum" diyordu.
-Cambaz sözcüğü neden bazen canbaz oluyor?
-Kelimenin aslı can-baz da ondan.Farsçadan gelmiş bize.Farsça bazı kelimelerde bu m-n değişmesi görülüyor.Pençşenbe-Perşembe,Çeharşenbe-Çarşamba olmuş bizde mesela.Cambaz da canbaz da doğru.
-Ud kelimesi zamanla ut olmuş ama neden udi demeye devam ediyor muşuz?
-Ud  sözcüğü Arapçadan geliyor. Meslek belirten sondaki o (i) sesi Türkçe bir ek değil.O ek  kelime bizde ut olmadan önce eklenmiş de ondan.Udi olarak kalıplaşmış.
Attila beye söyleyeceklerim bu kadar.
Arapça ve Farsçadan  gelen kelimelerin sonundaki d sesinin t'ye dönüşmesine daha önce de değinmiştim.İki örnek vereyim ced kelimesi bizde cet olmuş.Ama sonuna Türkçe ek gelince gene aslına dönüyor.(ceddine rahmet) .Dert de öyle (derdimi anlatamadım) Aslı derd.




5 Mayıs 2016 Perşembe

ALIN YAZIM....ROMAN....YAZAN:NAFİSA HAJİ

Artık roman okurken kurguya dikkat ediyorum.Eskiden kendimi konuya kaptırır giderdim.Ama şimdi kurgu,senaryo daha çok ilgimi çekiyor.
Nafisa Haji’nin Alın Yazım kitabında da öyle oldu.Daha ilk satırlarında sevdim kitabı.Bitirince de sıcak ve ustalıklı dili kadar kurgusuna da şaşırıp “Vay be!” dedim.Sonra tekrar düğümlerin oluştuğu ve çözüldüğü yerlere baktım.Yanılmamıştım.İyi bir kitaptı okuduğum.Akıcı,sürprizli.
Kitap,yazarının kökenlerine paralel bir öyküye sahip.Ama ne kadarı gerçek ya da kurgu bilemem tabii.Hint-Pakistan asıllı bir ailenin Amerika’daki yaşamları,geriye dönüp Pakistan,Hindistan’a gidişleri,bu arada ailenin bir kolu nedeniyle İngiltere’ye uğrayışları,doğu ve batı dünyası arasında gidip gelen duygular ve yaşamlar.

Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz.
Kuklacı Felek usta,kuklalar da biz
Oyuna çıkıyoruz birer ikişer
Bitti mi oyun,sandıktayız hepimiz.Ömer Hayyam

Alın Yazım,Nafisa Haji’nin Türkçeye çevrilen ilk romanı.Çeviren Figen Dereli.Nafisa Haji kitaplarını İngilizce yazıyor.Romanın orijinalinde olan ve Türkçeye çevrilirken aynen bırakılmış Urduca sıfatlar var.Parantez içinde anlamları verilmiş.Bu da Amerikalı bir yazarın İngilizce eserinde Doğu motiflerinin esintisini,ruhunu aktarıyor bize.
Kitabı keşfetme öyküme gelince. Nafisa Haji’yle Bodrum’da,  haftada bir akşam bir araya geldiğimiz arkadaş grubunda karşılaştım. Bu grubun amacı da dil paylaşımı.Herkes  öğretmek istediği dille öğrenmek istediği dili kullanarak sohbet ediyor.Doğal olarak 72 milletten insana rastlayabiliyorsunuz burada. Nafisa (Nefise)’nin  öğrenmeye devam ettiği  Türkçesiyle benim orta karar İngilizcemi kullanarak yaptığımız ilk sohbette onun yazar olduğunu,eserlerinden ikisinin Türkçeye çevrildiğini öğrendim.Sonra da hemen gidip kitapları internetten ısmarladım.
Nafisa Haji eşi ve oğluyla üç yıldır Bodrum’da yaşıyor.Yazmaya devam ediyor.Geçen yıl ,Bodrum’a öyküleri ve acılarıyla binlercesi gelen göçmenlere yardım için kurulan bir oluşumda eşiyle birlikte  çalışıyorlar.Benim de karınca kararınca katkıda bulunduğum bir oluşum bu.Yolumuz öyle kesişti zaten.
Şimdi sırada Nefise’nin Türkçeye çevrilen ikinci romanı Gözyaşlarının Tadı var.İyi okumalar bana da size de…Bu arada Alın Yazım'ı alın,seveceksiniz.

Alın Yazım:The Writing on My Forehead
Gözyaşlarının Tadı:The Sweetness of Tears

25 Nisan 2016 Pazartesi

UNUTULMUŞ BİR SUİKASTIN ANATOMİSİ..

UNUTULMUŞ BİR
SUİKASTIN
ANATOMİSİ..
SANTA BARBARA SUİKASTI


Önce 1973 yılına dönelim.ABD’nin Los Angeles kentine yakın Santa Barbara kasabasında bir cinayet işleniyor.Öldüren ailesiyle gençken buralardan gitmiş yaşlı bir ermeni.Öldürülenler ise Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar  ve yardımcısı Bahadır Demir..Suikast,diplomatlara dost elini uzatırmış gibi görünüp pusu kuran yaşlı bir ermeninin günlerce önceden adım adım dakika dakika planladığı gibi gerçekleşiyor.Katil kaçmıyor,hatta otelin resepsiyonuna bile kendisi telefon edip (İki kişiyi öldürdüm,gelin) diyor.Oldukça sakin bir kasaba olan Santa Barbara’da hem oteldekiler hem polis ilk anda şoka giriyorlar.Yalnız onlar değil Ankara da şaşkın.Bu suikast,1920’lerdeki İttihat Terakki liderlerine düzenlenenlerden beri  Ermenilerce yapılan ilk eylem.Geçen yıl Berlin'deki Şehitlik Camiinde 1920'lerde öldürülen iki İttihatçının mezarını görmüştüm.1973 yılında TRT’de çalıştığım için Santa Barbara olayıyla daha yakından ilgiliyim.Bir de bu soğukkanlı  pusuyu ve failinin ruh halini merak ediyorum.Daha sonraları onlarca benzer saldırı olacak,hepsini bültenlerde verecektik.Hatta La Haye büyükelçimizi vuramayan Asala militanları onun gencecik oğlu Ahmet Benler’i vurunca  çok üzülmüştüm.Çünkü Ahmet Benler’le bu olaydan birkaç ay önce La Haye’de tanışmış,epeyce muhabbet etmiştim.Gencecik bir mühendisti.
İşte bu nedenlerle Haluk Sahin'in yazdığı Unutulmuş Bir Suikastın Anatomisi kitabının yayınlandığını duyunca hemen gidip aldım. Kitap 1973 yılında iki diplomatımızın Santa Barbara kentinde öldürülmelerini konu ediyor.Kitap mahkeme tutanaklarına ve FBI belgelerine dayandırılmış.Cinayete giden süreç ,katilin hazırlıkları ve mahkeme gayet detaylı anlatılıyor.Katil Gürgen Mıgırdıç Yanıkyan'ın ilk ifadesi,mahkemedeki sorgusu,jürinin seçimine kadar her şey ayrıntılı.Yanıkyan'ın avukatı James Lindsey davanın savcısı David Minier yargıç John Westwick,.jürinin kararı,verilen hapis cezası,hepsi.Yani 415 sayfalık  kitapta yok yok.Ama bir şey de yok.O da şu:Öldürülen diplomatların, ailelerinin  TC devletinin bir temsilcisi yok mahkemede,onlardan tek kelimeyle bile söz edilmiyor.Sadece yarım sayfa içinde Türk tanıklardan söz edilmiş.Böyle bir şey olabilir mi? Yani mahkemede aileleri ve devleti temsil eden kimse yok muydu?ABD mahkemelerini filmlerden biliyorum sadece.Ama mağdurların temsil edilmemesini aklım almadı.Haluk Şahin öyle boş bir adam da değil.Aklımda bu sorularla yayınevine bir mail attım.Cevap Haluk Şahin’den geldi.
İşte cevap:
“…Sorunuza benzer soruları başkaları da sordu. Bu yargılamayı Türkiye yalnızca bir gözlemci ile izlemiş. Zaten bunun siyasi olmayan bir cinayet davası olduğu tezi ağır basıyordu. Daha sonraki cinayetlerde de Türkiye'nin müdahil olmadığını görüyoruz, sanırım ta Orly katliamına kadar. Belli ki Dışişleri ve Türkiye bu yeni belaya hiç hazır değildi. Nedenlerini de kitapta ima etmeye çalıştım.34 diplomatı öldürülmüş bir ülkede bu konuda çıkmış ilk kitabın benimkisi olması da yeterince anlamlı değil mi?En iyi dileklerimle,Haluk Şahin”

Teşekkürler Haluk Şahin.Ama benim aklımdaki sorular bu yanıta rağmen tamamen gitmedi.Tamam Türkiye müdahil olmamış ama aileleri temsil eden bir avukat da mı yoktu?Neredeyse 353 sayfa tamamen mahkemedeki sorguya ayrılmış.İnanılmaz bir detay var burada.Ama demin de dediğim gibi ne sanığa,ne onun avukatına,ne savcıya,ne hakime soru soran,itiraz eden bir avukat (diplomatların veya ailelerinin) yok ortada Tek kelimeyle bile yok..Haluk Şahin mektubunda (ima etmeye çalıştım) demiş,iyi niyetine şüphe yok  ve emeğine şapka çıkartmak gerekiyor.Ama keşke kitabını okuyanın aklında bu soru işaretleri kalmasaydı.İma etmek yerine bir iki sayfa daha ekleseydi.
Olayı merak edenler için kitap gerçekten bir ilk ve çok bilgi veriyor.Öneriyorum.İyi okumalar…






26 Ağustos 2014 Salı

gayr,gayri,gayrı,ağyar.

GAYR,GAYRİ,GAYRI,AĞYAR kelimelerinin kökü aynıdır
Arapça gayr غير غيرى 
Gayr kelimesi yalın haldeyken diğer,başka,yabancı,el anlamında kullanılıyor.Bu kullanımı bugün daha az görülüyor.Gördüğümüzden gayrı bir adam.Beni gayra muhtaç bırakmayın. Gayri,gayrı;Türkçe’de  sonuna –i veya-ı harfi getirilerek kullanılması daha yaygın.
1)Başka,özge,diğer,maada,artık,bundan böyle anlamında.Gayrısını aramayın.Aramızda ayrı gayrı yoktur.Yiyelim gayrı 2) Sıfatların başına getirildiğinde olumsuzluk anlamı veriyor.İşte bu kullanımı  çok yaygın. Bazı örnekler:
gayriahlaki,gayrikanuni,gayrimenkul,gayrisafi,gayriinsani,gayriciddi,gayrimeşru,gayrimüslim vb. Ağyar.       اغيار  Gayr kelimesinin çoğulu.Eski şiirlerde çok kullanılırdı.Yabancılar,dışardakiler anlamında.Efradını cami ağyarını mani.Bir tanımdan,anlatımdan bahsedilirken (ne bir kelime ekleyebilir ne de çıkarabilirsiniz) dersiniz ya işte tam bunun karşılığıdır.Bir örnek daha:Değmiş midir ağyar eli,Hiç görmedim çoktan beri (Nuri)


 
 
 
 
 
 
 
Bu maddeyi yazma nedenim ise BirGün gazetesinde yazan Attila Aşut'un yazısı.Aşut,gayri ve gayrı sözcüklerinin farklı olduğunu yazıyor ki,yanlış.Yukarıda yazdığım gibi bu kelimeler aynı kökten geliyor.Aşut,bir görüşünde haklı,artık gayri kelimesiyle başlayan sıfatlar - ile yazılmıyor.Tek kelime gibi yazılıyor...


 

 

7 Temmuz 2014 Pazartesi

...DOLUSU...ALTIN DOLUSU UÇAK ne ki?


Dolu kelimesinin farklı bir kullanımı da  (dolusu)…
Kucak dolusu çiçek,çanta dolusu para,sepet dolusu üzüm,mağaza dolusu giyecek vs vs…
Dikkat edersek burada önce bir hacim veya mekan söz konusu oluyor.Sonra da o mekanı,hacmi dolduran şeyden söz ediliyor.Ve ortaya böyle sıfat tamlamaları çıkıyor.Anlaştık mı? Umarım.


 

Peki Hürriyet gazetesinin 5 Temmuz Cumartesi günkü bu haber başlığına ne demeli?
Elbette burada (Uçak dolusu altın) denmeliydi.Keşke denseydi.
BirGün gazetesi ise,aynı haberi başka bir biçimde,ama doğru olarak vermiş:Altın dolu uçak.İşte budur...

18 Aralık 2013 Çarşamba

Zülfikâr mı Zülfikar mı? -kar mı,-kâr mı?


زوالفقار  Zülfikar ,Arapça özel isim. Hz. Muhammed'in Hz. Ali'ye armağan ettiği, ucu ikiye ayrılmış kılıç.Biz tarihi anlamını tarihçilere bırakıp kelimenin okunuşuna değinelim.Hani Türkçe’de iki (k) sesi vardır ya! Biri ince biri kalın.İşte buradaki (k) sesi kalın. O nedenle de asla ince okunmaz.Yani (a) üstüne şapka kondurup onu ince okuyamazsınız Bir not daha,bu hece uzun okunur,Pakistan’ın eski Başbakanlarından Zülfikar Ali Butto vardı.Haberlerde onun adını okuyan spikerler de bazen bu hataya düşerlerdi.
Tıpkı Radikal’de Tayfun Atay’ın düştüğü gibi: (“Zülfikâr’ı tutan şahit olsun ki” diyor).Burada (a) sesinin üstünde inceltme işareti olmayacaktı.
Kelime eskiden Türkçe'de Zulfikar biçiminde de söylenirmiş..Ama artık günümüzde Zülfikar olarak kullanılıyor.

29 Kasım 2013 Cuma

Ceberut mu ceberrut mu?Ceberut nedir?Ceberrut nedir?



Ceberut Arapça bir kelime. جبروت  Eski anlamı kibirli, büyüklük taslayan olsa da bugün acımasız, merhametsiz anlamında kullanılıyor.Aslında kelimenin gene eski ve dini bir anlamı daha var. O da Allah’ın her şeyin üstünde olan kudretini tanımlıyor.Meydan Larousse’taki ansiklopedi bilgisinde kelimenin Arapçaya İbranice geburah’tan geldiği yazıyor.Not olarak kaydediyoruz.
Kelimenin bugün zorba,acımasız anlamında kullanılmasında bir sorun yok.;
İlk örnek Hürriyet Gazetesi'nde Mehmet.Y.Yılmaz'dan:."...bundan sonra ceberut devletin yerini,insan haklarına saygılı...."
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25143365.asp
Sorun bazen kelimenin yazılışında,dolayısıyla okunuşunda  karşımıza çıkıyor.Kelimede hiç çift ses olmamasına rağmen ceberut kelimesinin yanlış olarak iki (r) ile ceberrut şeklinde yazıldığını görüyoruz.

Buna bir örnek Ece Temelkuran’dan.BirGün gazetesindeki yazısında şöyle diyor : “Sanırım her şeyin ve bütün şartların sizden acımasız, kavgacı, aşağılık, kaba, ceberrut olmayı beklediği bir ülkede….”
Kelimenin doğrusu elbette ceberut olmalıydı. Bir not da kelimenin okunuşuyla ilgili.(u) sesi uzun okunuyor.
http://birgun.net/yazi-goster/ece-temelkuran/28-11-2013/iyilik-ve-kotuluk-uzerine-devrimcilik-meselesi-1253.html