Hoş geldiniz!

Benim derdim ne?

Muradım orada burada gördüklerimi, gözüme çarpanları ,gözüme batanları,gözden kaçanları, gözüme girenleri, özellikle basındaki Türkçe yazım ve söyleyiş detaylarını,habercilik hatalarını,sevaplarını yazıvermek...

Kimseyi kırmak,aşağılamak yok...

Eleştirilerin zekice ve efendice yapılanları kabulüm..

Saygılar...








14 Ocak 2025 Salı

ÇATIKATI AŞIKLARI

 Şükran Yiğit 'in Çatıkatı Aşıkları kitabını yeni bitirdim. Kolay okunan ,sürükleyici bir roman. İkisi genç biri orta yaşlarda üç kişinin  aynı apartmandaki dostlukları, paylaştıkları ve paylaşmadıkları sırlar, fonda 12 Eylül darbesi.

Elbette, gene yazım hatasına takıldım.

Dilimizde de Arapçada da "tahammüden" diye bir kelime yok. Vallahi billahi yok 😄 O kelime تعمدا / taammüden bilerek, isteyerek tasarlayarak anlamında. Kelime ,yazarı yanıltmış olabilir ama bazı yayınevi görevlileri bunun için istihdam edilmiyor mu? 


Ve gene çok rastlanan bir hatalı yazılış; vehamet diye yazılan ( iki yerde geçiyor ) kelimenin doğrusu 𝘃𝗮𝗵𝗮𝗺𝗲𝘁 وخامت. Aynı kökten gelen 𝘃𝗮𝗵𝗶𝗺 kelimesi size ipucu olabilir...


Dile de okuyucuya da biraz daha özen diliyorum. Amin 


Not: Bu kitap da İletişim Yayınlarından....😠









30 Eylül 2024 Pazartesi

Dottie

 Abdulrazak Gürnah'ı üç yıl önce Nobel alınca duydum. Hemen Deniz Kenarında ve Kumdan Yürek kitaplarını okudum, çok beğendim. Çevirilerde bir sorun yoktu. Geçen hafta Dottie romanını getirttim. Okumaya başladım. Ama gitmiyor. Çeviri akıcı değil .Elimde kalem çizmeye başladım. O tedirginlikle kitaptan alacağım zevki de kaybettim. Çevirmen hata yapmış olabilir ama bu kitapları tekrar tekrar okuyacak bir görevli yok mu? Yayınevinin yöneticileri merak edip satışa sundukları kitaba bir göz atmıyorlar mı? O kadar para verdim, kitabı bitireceğim. Bir daha İletişim Yayınevi kitabı alırken de uzun uzun düşüneceğim

******

Kitabın ilk 100 sayfasında gözüme batanlar. Buyurun; 

******

Sf 15 üvey hükümdar 

Sf 56. merak ettirdi.

Sf.61 kemik doktoru

Sf.63 üvey aile (çok yerde geçiyor) Koruyucu aile gayet yaygın ve doğru bir kullanım olmaz mıydı? 

Ve bir dolu anlaşılmayan cümle.

Yazara da okuyucuya da biraz daha saygı ve özen lütfen.... 

Birgül Ergev 


7 Eylül 2024 Cumartesi

AYIP-KAYIP-NOKTA

Özdemir İnce Cumhuriyet'te 18 Ağustos'ta (2024) bir yazı yazmış. Yazının bir yerinde şöyle diyor; "Çocukluğumda, bizim Toros insanları “Ayıp oluyor deel mi?” dedikleri zaman, “Ayıba bir nukta goy gayıp olur!” diye dalga geçerlerdi. Anlaşılan, “k” yerine “nokta” diyorlardı." Hayır Sayın İnce. "K" yerine nokta demiyorlardı. Gerçekte ikisi de Arapça olan ayıp ve kayıp kelimeleri orijinal yazılışında sadece bir noktayla ayrılır. عيب ayb= ayıp غيب gayb= kayıp Dikkat ederseniz Arap harfleriyle yazılışında tek bir nokta farkı var. O da gayın (غ) harfinin üzerinde. Burada ince bir mizah söz konusu : "Ayıp dediğiniz şey minik bir müdahale ile kaybedilebilir " Birazcık araştırma ve dahi soruşturma lütfen...

11 Nisan 2024 Perşembe

TROÇKİ İSTANBUL'DA

Elime gazeteci  Ömer Sami Coşar'ın (1919-1984)  yazdığı TROÇKİ İSTANBUL'DA  kitabı geçti. İlgiyle okudum.


 Troçki, SSCB'nin ikinci adamı ,  Kızılordu'nun kurucusu. Onun için tarihin çarkları Lenin'in ölümünden sonra tersine döner.

Stalin 1918'de Pravda'ya şöyle yazar:

" Ayaklanmanın bütün pratik teşkilatlanma çalışmaları Petrograd Sovyeti Başkanı Troçki'nin kati idaresi altında cereyan etti"

Ama artık onlar unutulmuş, 

Stalin bütün erki elinde toplamıştır. Önce Kazakistan'ın Alma Ata kentine sürgüne gönderilir. Ama ne Troçki Stalin aleyhtarı örgütlenmeden ve propogandadan vazgeçer ne de Stalin onu peşini bırakır. Artık ülke içinde de istenmez. Troçki için başvurulan ülkelerden yalnızca Türkiye vize verir. Aslında Troçki Türkiye'ye gelmeyi istememiştir. Burası Troçkist hareketini yönetemeyeceği, dilini bilmediği bir ülkedir. Ama önünde tek seçenek vardır.

12.Şubat 1929 İstanbul'a getirilir. Troçki Türkler için bilinmeyen bir kişi değildir.

İstiklal Harbi sırasında Türkiye'ye yardımları dokunmuş, Sovyet Harbiye Komiseri olarak silah sevkiyatında rol oynamıştır.

Türkiye'nin vize verirken kendisinden bir tek şartı olmuştur. Türkiye'de siyasi faaliyette bulunmayacaktır.

Troçki büyük bölümünü Büyükada'da geçireceği sürgün yıllarında kendisine bir çalışma ekibi kurar. Yazılarını özel kuryelerle Avrupa'ya gönderir, oradan da Moskova'ya ulaştırılır. İki eski dava arkadaşının birbirlerini altetme mücadelesi hiç bitmez, gittikçe sertleşir. 

Nisan 1932'de ilk defa bir Türk başbakanı Moskova'yı ziyaret eder. İsmet Paşa ziyaretinden 8 milyon dolarlık bir kredi anlaşmasıyla döner. 

O günlerde Troçki de  SSCB vatandaşlığından atılmıştır.  Moskova aylar sonra  Türkiye'ye Troçki ile ilgili kararı hatırlatır. Mesaj kendisinin ikamet izninin bitirilmesi yönündedir. Ancak Ankara'nın kararı farklı olacaktır.

Ömer Sami Coşar şöyle yazar; 

"Sovyetlerle dostluk başka Türkiye'ye sığınmış ve kanunlara saygılı bir siyasi mülteciye karşı muamele başka şeylerdi. Atatürk Türkiyesi için bir mülteciye saygı 8 milyon dolarlık kredi anlaşmasından da mühimdi."

Troçki her fırsatta Avrupa ülkelerinden vize talebinde bulunur. 1932 yılında Danimarka'dan vize alır.

Elinde Leon Sedov Efendi  adına verilmiş siyasi mültecilere mehsus bir Türk pasaportu vardır.

1937'de Meksika'ya gidene kadar çeşitli Avrupa ülkelerinde zoraki sürgün hayatı yaşar. Hayatı  üç yıl sonra,   -kimliği tam bilinmeyen , evine girip çıkan-  celladı tarafından balta darbesiyle son bulur.


Kitap hakkında not; Son derece özenli,   iyi araştırılmış, kaynaklara dayalı bir biyografi. İlk olarak 1969 yılında yayınlanmış. 


Birgül Ergev

1 Eylül 2022 Perşembe

Livaneli ve Abdülhamid




 21 Temmuz 1905 Cuma günü bir grup Ermeni eylemci camiye giden Sultan Abdülhamid'e bir suikast girişiminde bulunurlar. Bombalı saldırıda padişah yara almaz ama çevredeki 26 kişi hayatını kaybeder.

Öteden beri Abdülhamid karşıtı olan Tevfik Fikret ünlü Bir Lahza-i Teehhür şiirini yazar :

"Ey şanlı avcı, dâmını beyhude kurmadın!

Attın… fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın!"

Şiirde önce bombanın verdiği zararı anlattıktan sonra padişahın kurtulmasına yazıklanır. 

Kaplanın Sırtında romanında Abdülhamid'in Selanik sürgününü yazan Zülfü  Livaneli bu konuya da değinip şiir için bugünkü dille Bir Anlık Hatırlama başlığını atıyor. Elbette yanlış .






Bir Lahza-i Teehhür bugünkü dile Bir Anlık Gecikme,Bir Anlık Duraklama, Bir Anlık Ertelenme  olarak çevrilebilir ama (hatırlama) ile ilgili bir anlamı yok.

Teehhür,teahhür تأخر kelimesi tehir'den geliyor.Lahza da احظه  Arapça.

 Zülfü Livaneli gibi çok satan yazarların romanlarındaki yazım ve bilgi hatalarına şaşıp kalıyorum. (Diğerlerinin kitaplarına artık şaşmayı bıraktım ;)

Çevrelerinde geniş bir ekip var gibi görünüyor.

Kaplanın Sırtında romanına ünlü tarihçiler de tanıtım notları koymuşlar. Bu hatayı görmediklerine göre acaba kitabı okumadılar mı?


Birgül Ergev

8 Aralık 2021 Çarşamba

İŞİTİYOR MUSUN MEMET?

 İŞİTİYOR MUSUN MEMET?


Hayat beni üniversiteyi bitirdikten sonra tesadüfen Kuzguncuk'a attı. Orada çok iyi dostlarım oldu. İlk oturduğum evde Nazım Hikmet'in ailesinden bazı kişilerle komşu oldum. Birisi de çok yakın arkadaşımızdı. O nedenle bu kitabın kahramanı ile  ilgili birinci elden bilgilerim var.Tabii Nazım Hikmet hakkında da. 

Kitapta Nazım Hikmet ve Münevver Andaç'ın tek oğulları Memet'in hayatı anlatılıyor.

Özetle yazayım.  Ben kitabı sevmedim. Biyografi yazarının duyguları,hayatı, kendisi biyografinin içinde. Memet'ten çok yazarın hayatı ön planda. Ben kitabı onu okumak için almadım ki. Mehmet hayatını hep o çok ünlü Nazım'dan uzak ve bilerek isteyerek anılarından da uzak yaşamış. O halde kitabın her sayfasında yollar gene de neden Nazım Hikmet'e çıkıyor? Bir de şu var. Kim olursa olsun çok ünlü, çok sembol kişilerin çocukları şanssız oluyor. O gölge üzerlerinden hiç kalkmıyor. İyi okumalar.

22 Mart 2021 Pazartesi

Savcı Doğan Öz’ü Vurdular kitabına ilişkin birkaç söz..

 

Geçmişte çok büyük acılar yaşandı. Çok değerli insanlar zalimce katledildi. Bunlardan biri de değerli bir savcı, Doğan Öz’dü. İnternette gezinirken Savcı Doğan Öz’ü Vurdular kitabını görünce hemen ısmarladım. Kitabı elime aldım, büyük bir hayal kırıklığı yaşadım.Kitabın önsözünü Altan Öymen yazmış,yazarı da Berivan Tapan.Oturup yayınevine aşağıdaki iletiyi yazdım.Cevap falan gelmedi tabii.İşte o yazı:

 “Savcı Doğan Öz'ü Vurdular kitabınızla ilgili birkaç not:

SF:22."Büyük kısmı İÜ ve İTÜ öğrencilerinden oluşan gruplar....."

Yanlış. İşçilerden ve işçi sendikalarından çok büyük bir katılım oldu.

SF:23."...Taksim'de bir karşı miting yapacaklarını ilan ettiler."

Yanlış. Sağcı gruplar cihat için toplanma çağrısı yaptılar. Saldırı için insan topladılar. Aynı yerde iki ayrı "miting" söz konusu değildi.

Sf:23 "16 Mart."

Yanlış. Elbette 16 Şubat.

Sf:29."1971-72 yıllarında ise,önce umut verici bir gelişme yaşandı....CHP birinci parti oldu."

Bu ne demek? 71'de darbe oldu,72'de Denizler idam edildi. Umut verici yanı nerede?

Ayrıca o seçim 1973 yılında yapıldı.

Sf:33

Savcı Doğan Öz’ün evinin önünde saldırıya uğramasından sonra evindeki gelişmeler anlatılıyor.

"Oturdukları daire sokağa bakmadığı için.... evlerinin terasından yarı beline kadar sarktı." Burada Doğan Öz’ün eşi Sezen hanımdan söz ediliyor.

Sf:33 "Hakan da annesinin arkasından evin balkonuna koştu. Babasının arabasının etrafındaki kalabalığı görünce korktu."

Not. Hani ev sokağa bakmıyordu. Hakan nasıl gördü kalabalığı?

Sayın yayıncılar her kitap özen ister ama tarihi gerçeklere dayanan olaylar, demokrasi mücadelesinde ölen insanlar daha bir özen ister.33 sayfada bu kadar hata fazla değil mi? Savcı Öz'e reva gördüğünüz özen bu mu? Belli ki usta yazar Altan Öymen'i hafızası, Önsöz'ü yazarken yanıltmış  ama hani bunun ilk okuyucusu, düzeltmeni,redaktörü?

Ben Kanlı Pazar'da oradaydım. Yürüyüşte ilk grup Taksim'e girince polis araya girip arkadakilerle bağlantıyı kesti. Biz İTÜ kapısından ileri gidemedik.Bütün saldırı ilk gruba yapıldı.Polis bir yandan sağcılar bir yandan saldırdı, iki şehit verildi orada.Yobazlar saatlerce ara sokaklarda devrimci kovaladı.Kimse önlemedi.Bir kız arkadaşımızın suratı ellerindeki çivili sopalarla boydan boya yarıldı.

Bu tip kitaplarda bir danışmanınız olsun. O günü yaşayanların bir kısmı hala hayatta .Bu konuları 68'li arkadaşlara da danışabilirsiniz.

Kitabın devamı hakkındaki düşüncem mi? Sf 33'ten öteye gidemedim. Kusura bakmayın. Daha da üzülmekten korktum. İyi günler.

Birgül Ergev.”

 Her kitap büyük emeklerle yazılıyor, farkındayım. Ama bu tür kitaplar büyük sorumluluk da getiriyor. Ve büyük bir özen istiyor. Umarım kitabı gözden geçirip yeniden yayınlarlar.

Birgül Ergev