Hoş geldiniz!

Benim derdim ne?

Muradım orada burada gördüklerimi, gözüme çarpanları ,gözüme batanları,gözden kaçanları, gözüme girenleri, özellikle basındaki Türkçe yazım ve söyleyiş detaylarını,habercilik hatalarını,sevaplarını yazıvermek...

Kimseyi kırmak,aşağılamak yok...

Eleştirilerin zekice ve efendice yapılanları kabulüm..

Saygılar...








21 Ocak 2025 Salı

Han Kang , Veda Etmiyorum

 𝙑𝙀𝘿𝘼 𝙀𝙏𝙈İ𝙔𝙊𝙍𝙐𝙈

1945'te  İkinci Dünya Savaşı sonunda Almanların ve Japonların yenilmesiyle Kore yarımadasında yeni bir dönem başlar. İşgalci Japonya çekilmiş, yerine ABD ve SSCB müttefiklerince kontrol edilen iki ayrı yönetim kurulmuştur. Amaç zaman içinde iki bölgeyi birleştirmekti, olamadı. 

1948'de Güney Kore hükümet güçleri komünist oldukları gerekçesiyle Jeju adasında -şimdi turizm cenneti- binlerce kişiyi toplu olarak idam eder. 1950 yılında  en az 150 kişi Gyongsang bölgesinde  katledilir ve cesetler terkedilmiş bir madene kapatılır. Komünist militan  olmakla suçlanıp öldürülenler arasında kadın ve çocuklar da vardır. 1950 , bizim de asker yolladığımız Kore savaşının  başladığı yıldır. .1997 yılında ortaya çıkarılan bu toplu mezar nedeniyle Güney Kore hükümetinin özür dilemesi istense de yönetim bunu kabul etmez. 2011'de Güney Kore Yüksek Mahkemesi hükümetin özür dilemesi ve kurbanların yakınlarına tazminat ödenmesi kararını alır.

Bu yıl Nobel edebiyat ödülünü alan Koreli yazar Han Kang'ın  iki arkadaşın dostluğunu merkeze alıp işlediği Veda Etmiyorum adlı romanında esas olarak anlattığı şey işte bu katliamlar.Yazarın  yer yer gerçek yer yer rüya ya da hayal alemindeki anlatımında müthiş ayrıntılı tasvirleri - betimleme demeye alışamadım- var. Hele  kar altında sayfalarca  süren bir bekleyiş ve yürüyüş var ki iliklerime kadar donduğumu hissettim. Ve kitap sayesinde çok şey  öğrendim, yeni bir yazar tanıdım.




Hadi bana iyi okumalar..


Birgül Ergev

18 Ocak 2025 Cumartesi

ZWEİG VE BREZİLYA

 𝗭𝘄𝗲𝗶𝗴 𝘃𝗲 𝗕𝗿𝗲𝘇𝗶𝗹𝘆𝗮



Stefan Zweig ,1936 yılında bir toplantı için ilk kez gider Brezilya'ya. 3 yıl sonra gidip altı ay kalır ve ülkeyi tanır. Sonra tutup Brezilya diye 375 sayfalık bir roman yazar. Evet bu bir tanıtım kitabı değil bir roman. İki yıl sonra tekrar bu ülkeye gidecektir ama bu kez ölmeye...

Onun satırları:

"22 Nisan 1500'de bir anda birkaç beyaz yelken belirdi ufukta."

Avrupa yani Portekiz keşfetmişti bu toprakları.Ama kimsenin o topraklara gönüllü gitmeye niyeti yoktu. Ülkede hammadde olarak sadece kereste vardı. Portekiz mahkumları gönderdi önce . Sonra gidenler misyonerler oldu. Sonra Afrikalı köleler getirildi, çünkü yeterli işgücü yoktu. Brezilya'da zenginlik bitecek gibi değildi. Altın,kahve kakao,pamuk, tütün şeker,kauçuk,elmas yüzyıllar boyunca Avrupalının ilgisini ve yönetimini buradan çekmeme sebebiydi. 

Zweig aynen şöyle diyor:

" Avrupa'nın 18.yy sonunda gösterdiği kapitalist ve endüstriyel gelişim,Brezilya altını, Avrupa ekonomisinin daha hızlı atmaya başlayan damarlarına bu kadar güçlü ve harekete geçirici bir etkiyle akmaya başlamasaydı , mümkün olamazdı"

Avrupalı ülkenin varını yoğunu yağmalarken oradaki insanların bu gelişimden yararlanması için kılını bile kıpırdatmamıştır.

Zweig'ın büyüklüğü bir ülkeyi tanıtırken bile bir roman tadını verebilmesidir. 


15 Ocak 2025 Çarşamba

Ah Cumhuriyet!

 


Ah Cumhuriyet gazetesi ah. Bir zamanlar düzeltme servisinde bile ünlü yazarlar, şairler çalışırdı. Adnan Özyalçıner, Konur Ertop. Refik Durbaş.... Dile o kadar özen gösterilirdi yani. Özdemir İnce'nin bir  yazısını internet sayfasından okudum. Gözlerime inanamadım. İtilaf ile ihtilaf kelimeleri bir güzel karışmış.  Yazıda Nobel ödüllerinden de söz etmiş ama eksik yazmış.  Türkiye'nin üç Nobel'i var .


İ𝘁𝗶𝗹𝗮𝗳  ايتلاف ,uyum sağlama, uyuşma dostluk. Ülfet 'ten geldiğini söylersem daha iyi anlaşılır. 

 İ𝗵𝘁𝗶𝗹𝗮𝗳  اِخْتِلَاف ise , zıtlık karşıtlık demek


Birgül Ergev

14 Ocak 2025 Salı

ÇATIKATI AŞIKLARI

 Şükran Yiğit 'in Çatıkatı Aşıkları kitabını yeni bitirdim. Kolay okunan ,sürükleyici bir roman. İkisi genç biri orta yaşlarda üç kişinin  aynı apartmandaki dostlukları, paylaştıkları ve paylaşmadıkları sırlar, fonda 12 Eylül darbesi.

Elbette, gene yazım hatasına takıldım.

Dilimizde de Arapçada da "tahammüden" diye bir kelime yok. Vallahi billahi yok 😄 O kelime تعمدا / taammüden bilerek, isteyerek tasarlayarak anlamında. Kelime ,yazarı yanıltmış olabilir ama bazı yayınevi görevlileri bunun için istihdam edilmiyor mu? 


Ve gene çok rastlanan bir hatalı yazılış; vehamet diye yazılan ( iki yerde geçiyor ) kelimenin doğrusu 𝘃𝗮𝗵𝗮𝗺𝗲𝘁 وخامت. Aynı kökten gelen 𝘃𝗮𝗵𝗶𝗺 kelimesi size ipucu olabilir...


Dile de okuyucuya da biraz daha özen diliyorum. Amin 


Not: Bu kitap da İletişim Yayınlarından....😠









30 Eylül 2024 Pazartesi

Dottie

 Abdulrazak Gürnah'ı üç yıl önce Nobel alınca duydum. Hemen Deniz Kenarında ve Kumdan Yürek kitaplarını okudum, çok beğendim. Çevirilerde bir sorun yoktu. Geçen hafta Dottie romanını getirttim. Okumaya başladım. Ama gitmiyor. Çeviri akıcı değil .Elimde kalem çizmeye başladım. O tedirginlikle kitaptan alacağım zevki de kaybettim. Çevirmen hata yapmış olabilir ama bu kitapları tekrar tekrar okuyacak bir görevli yok mu? Yayınevinin yöneticileri merak edip satışa sundukları kitaba bir göz atmıyorlar mı? O kadar para verdim, kitabı bitireceğim. Bir daha İletişim Yayınevi kitabı alırken de uzun uzun düşüneceğim

******

Kitabın ilk 100 sayfasında gözüme batanlar. Buyurun; 

******

Sf 15 üvey hükümdar 

Sf 56. merak ettirdi.

Sf.61 kemik doktoru

Sf.63 üvey aile (çok yerde geçiyor) Koruyucu aile gayet yaygın ve doğru bir kullanım olmaz mıydı? 

Ve bir dolu anlaşılmayan cümle.

Yazara da okuyucuya da biraz daha saygı ve özen lütfen.... 

Birgül Ergev 


7 Eylül 2024 Cumartesi

AYIP-KAYIP-NOKTA

Özdemir İnce Cumhuriyet'te 18 Ağustos'ta (2024) bir yazı yazmış. Yazının bir yerinde şöyle diyor; "Çocukluğumda, bizim Toros insanları “Ayıp oluyor deel mi?” dedikleri zaman, “Ayıba bir nukta goy gayıp olur!” diye dalga geçerlerdi. Anlaşılan, “k” yerine “nokta” diyorlardı." Hayır Sayın İnce. "K" yerine nokta demiyorlardı. Gerçekte ikisi de Arapça olan ayıp ve kayıp kelimeleri orijinal yazılışında sadece bir noktayla ayrılır. عيب ayb= ayıp غيب gayb= kayıp Dikkat ederseniz Arap harfleriyle yazılışında tek bir nokta farkı var. O da gayın (غ) harfinin üzerinde. Burada ince bir mizah söz konusu : "Ayıp dediğiniz şey minik bir müdahale ile kaybedilebilir " Birazcık araştırma ve dahi soruşturma lütfen...

11 Nisan 2024 Perşembe

TROÇKİ İSTANBUL'DA

Elime gazeteci  Ömer Sami Coşar'ın (1919-1984)  yazdığı TROÇKİ İSTANBUL'DA  kitabı geçti. İlgiyle okudum.


 Troçki, SSCB'nin ikinci adamı ,  Kızılordu'nun kurucusu. Onun için tarihin çarkları Lenin'in ölümünden sonra tersine döner.

Stalin 1918'de Pravda'ya şöyle yazar:

" Ayaklanmanın bütün pratik teşkilatlanma çalışmaları Petrograd Sovyeti Başkanı Troçki'nin kati idaresi altında cereyan etti"

Ama artık onlar unutulmuş, 

Stalin bütün erki elinde toplamıştır. Önce Kazakistan'ın Alma Ata kentine sürgüne gönderilir. Ama ne Troçki Stalin aleyhtarı örgütlenmeden ve propogandadan vazgeçer ne de Stalin onu peşini bırakır. Artık ülke içinde de istenmez. Troçki için başvurulan ülkelerden yalnızca Türkiye vize verir. Aslında Troçki Türkiye'ye gelmeyi istememiştir. Burası Troçkist hareketini yönetemeyeceği, dilini bilmediği bir ülkedir. Ama önünde tek seçenek vardır.

12.Şubat 1929 İstanbul'a getirilir. Troçki Türkler için bilinmeyen bir kişi değildir.

İstiklal Harbi sırasında Türkiye'ye yardımları dokunmuş, Sovyet Harbiye Komiseri olarak silah sevkiyatında rol oynamıştır.

Türkiye'nin vize verirken kendisinden bir tek şartı olmuştur. Türkiye'de siyasi faaliyette bulunmayacaktır.

Troçki büyük bölümünü Büyükada'da geçireceği sürgün yıllarında kendisine bir çalışma ekibi kurar. Yazılarını özel kuryelerle Avrupa'ya gönderir, oradan da Moskova'ya ulaştırılır. İki eski dava arkadaşının birbirlerini altetme mücadelesi hiç bitmez, gittikçe sertleşir. 

Nisan 1932'de ilk defa bir Türk başbakanı Moskova'yı ziyaret eder. İsmet Paşa ziyaretinden 8 milyon dolarlık bir kredi anlaşmasıyla döner. 

O günlerde Troçki de  SSCB vatandaşlığından atılmıştır.  Moskova aylar sonra  Türkiye'ye Troçki ile ilgili kararı hatırlatır. Mesaj kendisinin ikamet izninin bitirilmesi yönündedir. Ancak Ankara'nın kararı farklı olacaktır.

Ömer Sami Coşar şöyle yazar; 

"Sovyetlerle dostluk başka Türkiye'ye sığınmış ve kanunlara saygılı bir siyasi mülteciye karşı muamele başka şeylerdi. Atatürk Türkiyesi için bir mülteciye saygı 8 milyon dolarlık kredi anlaşmasından da mühimdi."

Troçki her fırsatta Avrupa ülkelerinden vize talebinde bulunur. 1932 yılında Danimarka'dan vize alır.

Elinde Leon Sedov Efendi  adına verilmiş siyasi mültecilere mehsus bir Türk pasaportu vardır.

1937'de Meksika'ya gidene kadar çeşitli Avrupa ülkelerinde zoraki sürgün hayatı yaşar. Hayatı  üç yıl sonra,   -kimliği tam bilinmeyen , evine girip çıkan-  celladı tarafından balta darbesiyle son bulur.


Kitap hakkında not; Son derece özenli,   iyi araştırılmış, kaynaklara dayalı bir biyografi. İlk olarak 1969 yılında yayınlanmış. 


Birgül Ergev