Hoş geldiniz!

Benim derdim ne?

Muradım orada burada gördüklerimi, gözüme çarpanları ,gözüme batanları,gözden kaçanları, gözüme girenleri, özellikle basındaki Türkçe yazım ve söyleyiş detaylarını,habercilik hatalarını,sevaplarını yazıvermek...

Kimseyi kırmak,aşağılamak yok...

Eleştirilerin zekice ve efendice yapılanları kabulüm..

Saygılar...








7 Kasım 2013 Perşembe

Türbin tribün'ün akrabası mı? Türbin tribün ne demek?

Hiç akrabalıkları yok.Yalnız kelimeler birbirine benzediği için karıştırılıyor.Peki haberciler bu kelimeleri karıştırabilirler mi? Hayır..Haberinde yanlış kelime kullananın haberine güven olur mu? Hayır...
Türbin ve tribün kelimeleri dilimize Fransızca'dan gelmiş..
Türbin,su,buhar,gaz vb ile çalışan mekanik bir düzenek.Daha çok baraj haberlerinde geçiyor..
Tribün ise spor salonu,hipodrom,stadyum gibi yerlerde seyircilerin oturduğu basamaklı bölüm ve bu bölümde oturan izleyici topluluğu...
Kararı siz verin: 19 Ağustos 2009.Hürriyet


"20 metre derinlikte boğuldular
Yenisey
Nehri kıyısında, Rusya’nın en büyük hidroelektrik santrallerinden birinde korkunç bir kaza yaşandı. Santral tribünlerindeki (?) basınç nedeni bilinmeyen bir şekilde aniden arttı. Onlarca kişinin çalıştığı bölüm, bir anda 20 metre derinlikte ve dondurucu soğuklukta sularla kaplandı. En az 64 kişinin öldüğü kaza sonrası, nehir 5 kilometre uzunlukta kalın bir yağ tabasıyla kaplandı"
Aynı haberi veren HaberTurk gazetesi ise doğru kelimeyi kullanmış:
"Rusya'nın en büyük hidroelektrik santralindeki kazaya onarım çalışmaları sırasındaki transformatörün patlaması sebep olmuştu.Patlamanın ardından duvarın yıkılmasıyla türbinlerin bulunduğu bölümü su bastı."
Haberturk 19.08.09.son sayfa....
Ve yeni bir örnek..
30.01.2010.Vatan Gazetesi Bizim Kahve ekinde Mutlu Tönbekici yazıyor.
"-Sonra derelerin akış yönü değiştirilerek bir araya toplanıyor ve toplanan dereler bu tünellere veriliyor. Su yatağından koparılıyor.
- Hızla akan su, tünellerin sonundaki tribünlerde elektrik enerjisi üretiyor. "

http://bizimkahve.gazetevatan.com/yazardetay.asp?yaid=118&hid=14918&yaz=Mutlu Tönbekici
Bir hidroelektrik santralinin doğayı nasıl katlettiği güzel anlatılmış, bir de tribün yerine türbin denseydi süper olacaktı!

Bir örnek de Hürriyet Gazetesi Ege Eki'nden.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25032490.asp
"Türkiye'nin 4'üncü Dünya'nın ise 41'inci kule üreticisi Ateş Çelik,önümüzdeki yıllarda küçük çaplı rüzgar türbinleri de üretmeyi  planlıyor."
Bu haberin gazete baskısında,türbin yerine tribün yazılmıştı.Muhabir Mete Tamer Omur'a bir mail attım ve blog'umdaki bu yazıyı yolladım.Bugün (7.11.2013) internet sayfasına bakınca kelimenin düzeltildiğini gördüm.Demek ki suya yazmamışım diye sevindim...

30 Ocak 2013 Çarşamba

İntihar eden ölür mü?

Evet intihar eden ölür,ölmediyse ona intihara teşebbüs ,intihara kalkışma yada intihar girişimi denir...Arapça bir kelime olan intiharın sözlük anlamı bir kişinin kendini herhangi bir yolla öldürmesi...Ama bazen bu kelimenin intihara kalkışmak anlamında da kullanıldığını görüyoruz..Sonra ne oluyor haberde intihar ettiği söylenen bir kişi hastanede tedavi altına alınıyor.O zaman (intihara teşebbüs eden kişi hastanede tedavi altına alındı) demek gerekiyor...Allah sağlık versin...
17.09.2009 Vatan Gazetesi internet sitesi..Sanki bu blog için yazılmış.....
"Dizi oyuncusu intihar etti"
"Hatırla Sevgili" ve "Dadı" gibi dizilerde oynayan B.B.Ö.(16) arkadaşının teknedeki doğum günü partisine gitmesine izin vermeyen babasına sinirlenip intihara kalkıştı.......kaldırıldığı hastanede midesi yıkanan B.B. Ö tedavisinin ardından İstanbul Kavacık Polis Merkezi'ne götürüldü."

Olayda intihara kalkışma var...
Aynı kaynaktan bir örnek daha.
http://haber.gazetevatan.com/kktc-komutani-intihar-etti/338893/1/Gundem
"KKTC komutanı intihar etti.Emekli Tümgeneral, orduevinde tabancayla göğsüne ateş ederek intihara kalkıştı "
İki cümle arasında bu ne yaman çelişki anne,adamcağız (intihara kalkışmış) sadece...
Bir örnek daha:
http://www.haberturk.com/gundem/haber/815949-cezaevinde-toplu-intihar
"Cezaevinde toplu intihar
Muğla'da şok..."
Bu başlığı okuyunca "Aman Allahım!" diyorsunuz.Ama öyle değil.Bazı mahkumlar sıvı deterjan içerek intihara teşebbüs etmişler.Haberin devamında da yazıyor zaten:
" Hayati tehlikeleri bulunmayan 6 mahkûm tedavilerinin tamamlanmasının ardından cezaevine geri götürüldüler."
6.06.2013.Bugünkü Radikal gezetesi internet sitesinden bir haber başlığı ve onu tekzip eden sonraki cümle:"Michael Jackson'ın kızı intihar etti .Efsane şarkıcı Michael Jackson'ın kızı Paris Jackson, intihar girişimde bulundu, hastaneye yatırıldı."
Radikal'e bravo yani...
 

24 Ocak 2013 Perşembe

asabiyet,asap,asabiye,asabi ve asabımı bozma...


Asabiyet,asab(asap),asabi,asabilik,asabiye kelimeleri Arapçadan geliyor ve aynı kökten türemişler.

Asab(asap) kelimesi sinir anlamına geliyor.Biz bu kelimenin çoğulunu daha çok kullanıyoruz. Çoğulu da yine asab (asap) olarak yazılıyor ama uzun a sesleriyle okunuyor.Örneğin (asabımı bozma) dediğimizde kullandığımız kelime aslında çoğul
Bu kelimeden türeyen ve bugün artık kullanılmayan asaba,asabe kelimelerinde anlam çoğalıyor.Burada sinir anlamına bir de (baba tarafından akraba) anlamı ekleniyor…
Buradan giderek asabi de (a'lar kısa okunacak)sinirli,çabuk öfkelenen demek oluyor.
Asabiye kelimesi ise hastanelerin nöroloji,psikiyatri servislerine eskiden verilen ad.Asabiyeci ise nörolog veya psikiyatr anlamında kullanılmış.
Bu kelimeden türeyen asabiyet (a'lar kısa)kelimesinin de  iki  anlamı var:1) Sinir,sinirlilik,öfke  
2)Akrabalarını,dindaşını,vatandaşını,ırkdaşını,koruma,kollama,kayırma.Bu ikinci anlam artık günümüzde pek kullanılmıyor ve sözlüklerde yer almıyor.Ama Osmanlıca sözlüklere baktığımızda Kamus-ı Türki,Redhouse vb.bu anlamı görebiliyoruz…

عصب,عصبى,عصبية,اعصاب

Olay Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir konuşması etrafında dönüyor.
Başbakan:”Irkçılık duygusu asabiyettir,asabiyet şeytandandır”demiş Grup Toplantısında.
Bazı gazeteler asabiyet kelimesinin yalnızca (sinirlilik) anlamına geldiğini ve Başbakan’ın kelimeyi bu anlamda kullandığını savunuyorlar.Oysa Ahmet Hakan’ın da yazdığı gibi  kelimenin ikinci bir anlamı daha var.İşte Başbakan da kelimeyi bu anlamda kullanıyor.Yani Başbakan'ın kullandığı anlamdaki asabiyet kelimesinin bugünkü karşılığı nefret suçu dediğimiz şey..

7 Haziran 2012 Perşembe

Elbet Sabah Olacaktır'a ilişkin notlar.


            Bu sayfaya resimdeki kitapla ilgili olarak yayınevine yazdığım mektubu aldım.
"    Sayın yetkililer,
      Elbet Sabah Olacaktır hakkında görüşler:
      Kitap,Tevfik Fikret’le ilgiliydi , Hıfzı Topuz yazmıştı,Remzi Kitapevi yayınlamıştı.Üç neden yeterliydi,koşup aldım.Ama okurken şevkim kırıldı,tadım kaçtı.Anladım ki kitabın sonunda teşekkür edilen şahıslar,89 yaşındaki yazara pek de yardımcı olmamışlardı.Ne bileyim bir özensizlik vardı kitapta.Tevfik Fikret’in doğum tarihi vardı ama,ölüm tarihi yoktu.Sf: 239 ‘da “14 Ağustos günüydü” deniyordu ama hangi yıl olduğu belli değildi.Cenaze Eyüp’te defnedilmişti.Mezarının Aşiyan’a ne zaman nakledildiğinden söz edilmiyordu.
      Ve şiirler. Fikret’in o güzelim şiirleri,bugünkü Türkçe’ye çevrilmişti.Peki o dizeleri Fikret’in dilinden okuyanlar ne olacaktı? En azından şiirlerin orijinal haliyle de  eklenmesi düşünülmemişti.
      Sayın yetkililer,kitapta gözüme batan bazı noktaları aşağıda sıraladım.İnsan hali, hatalı bir bilgi yazdıysam affedin.Elbette,bir eser yaratmak zor,eleştirmek kolaydır.Ama kitabınızda sürekli özenli olduğu vurgulanan Tevfik Fikret biraz daha özeni hak ediyordu bence.  
Sf: 53

“Sıdıka’nın kocası sonraları ünlü bir yazar olan Ahmet Hikmet Bey’in (Müftüoğlu) kardeşiydi.Ahmet Hikmet Galatasaray’da okumuştu.Ama,Tevfik eniştesi olacak adamı daha önceleri hiç görmemişti.Enişte,Tevfik’ten 10 yaş kadar büyüktü.”
Sf: 68

“Daha sonra akıllarına kardeşi Tevfik’in ablası Sıdıka’yla evlenen Ahmet Hikmet geldi.Hikmet Bey’le aralarında bir aile bağı vardı.Ahmet Hikmet Yunan isyanı sırasında öldürülen Mora Müftüsünün torunuydu.Tevfik’ten üç yaş küçüktü.

Sf.137
“Sıdıka’nın kocası,Fikret’in Servetifünun’dan dostu Ahmet Hikmet’le kardeşti”

 Eniştenin adını bir yerde yazıverseydiniz bu kadar dolambaçlı cümlelere gerek kalmazdı.

 Sf:55

“Tevfik 1875 tarihinde Sultani’den ayrıldı. O günlerde ödenmemiş dört maaşı vardı.”
1867 doğumlu Tevfik Fikret öğretmenlik yaparken Sultani’den ayrıldığına göre 8 yaşında olamaz. İstifa tarihi 1890’lı bir yıl olmalı.

Sf: 90

“…Mehmet Rauf,o aylarda Fikret’in halasıyla tanıştı.Deli gibi aşık oldu ve evlendiler”

Sf:90

“Rauf,tıknaz,kısa boylu,kalın cam gözlüklü,sesi hiç çıkmayan çekingen bir gençti.Fikret’in halasının kızı Sermet Hanım’la evlendi”
Allah aşkına Mehmet Rauf kiminle evlendi Fikret’in halasıyla mı halasının kızıyla mı?

SF:18

Tevfik Fikret’in   müdürlükten ayrılması haberi 10 Nisan 1910’da gazetelerde yayınlandı…”

Sf:193

“Tevfik Fikret’in müdürlükten çekilmesi üzerine Şehzade Abdülmecit Efendi,oğlu Ömer Faruk’u okuldan aldı”

 Sf: 195

“Ömer Faruk’un Viyana’dan hocasına yolladığı mektupların sonuncusu 13 Şubat 1902 tarihini taşıyordu.”

1902 olamaz çünkü Ömer Faruk’un Viyana’ya gidişi zaten 1910’dan sonra.
İyi günler,saygılar……………….Birgül Ergev"

Mektup burada bitiyor.Aldığım cevap mı? Siz nerede yaşyorsunuz Allah aşkına,burası Türkiye..

18 Mayıs 2012 Cuma

alem mi,âlem mi?

Her ikisi de..
Yazılışı benzeyen,ama anlamları tamamen farklı iki kelime söz konusu olan..
1)Âlem: عالم  (Arapça).Âlem, dünya, eğlence, herkes anlamında.İlk heceyi oluşturan (Â) sesi uzun okunuyor...
2) Alem: علم (Arapça) a) Bayrak. b)  Minare, kubbe, sancak direği gibi yüksek şeylerin tepesinde bulunan, madenden yapılmış ay yıldız veya  süs demek.Bu kelimedeki (a) sesi kesinkes kısa okunuyor.Kalem,sanem,kadem'de olduğu gibi.

Ancak fotoğrafta görülen haberi (18.05.2012)okuyan sunucu da muhabir de aynı hatayı yaptı.Uzun okunmaması gereken (A) sesini uzun okuyarak iki kelimeyi bir güzel karıştırdılar.Çünkü televizyon haberinde sözü edilen ve çalınan şey,kubbenin tepesinde bulunan madeni süstü.

29 Nisan 2012 Pazar

Masumiyet Müzesi ve TRT 2

Masumiyet Müzesi romanını ilk çıktığında hemen koşup aldım.Bir solukta okudum.Şimdi yıllar sonra tekrar okuyorum.Müzesi de açıldı.Ona hazırlık olsun diye okuyorum tekrar.Oradaki objeleri daha iyi tanıyabileyim diye.
Romanı ilk okuduğumda dikkatimi çekmişti Hatta kitaba işaret bile koymuşum.
Sayfa 466.Bölüm 72.
"1983 başında bir akşam......"diye başlayan bölümde hemen 2. paragrafı okuyalım:"O günlerde kültür sanat kanalı
TRT 2 ,ölümü üzerine Grace Kelly filmleri gösteriyordu."
O binlerce ayrıntıyı milim milim ören Orhan Pamuk niye böyle yazmış anlayamadım.? Grace Kelly 1982 Eylül ayında öldüğü için bu tarihte bir sorun yok.Ama TV ile ilgili  bu hata neden yapılmış?
Çünkü,TRT 2 kanalı tam tamına 6 Ekim 1986'da açıldı.Yani 1983'te TRT 2 kanalı izlenemezdi.Kitapta ayrıntılar o kadar önemli ki bu ayrıntı atlanmazdı diye düşünüyorum.
Bu soruyu Orhan Pamuk'a sormak isterdim...