27 Nisan 2010 Salı
13 Nisan 2010 Salı
Keşke Yazım Kılavuzu'na baksalardı...son hecedeki (u,ü) sorunu..
Bütün mesele hepsi Arapçadan gelen ve -ul
harfleriyle biten kelimelerde. Mahsul,mamul,makbul
malul,makul,maktul, meçhul...Bu kelimelerin sonundaki (L) sesi heceyi inceltiyor ve insanı şaşırtıyor. Bu nedenle bu kelimelerin son hecesi hatalı olarak (ü) ile yazılıyor. Oysa son hece kalın sesli olan (u) ile yazılır ama ince ek alır. Bu kelimeleri Yazım Kılavuzu'nda aradığınızda yanlarındaki -ü ekiyle karşılaşırsınız. Bu demektir ki bu kelimelerin sonuna ince ek gelecek. Aynı nedenle bu kelimelerin çoğul eki de (-ler) şeklindedir. ,
örnek:maktulü,mahsulün,malulen,makuldür,meçhule, meçhuller.......Peki bu tabeladaki kelime ne olacaktı? : (mamulleri). Zor mu geliyor? O zaman has Türkçe (ürün) deyiverin olsun bitsin.

Gel de hatırlama!.
"Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan." Y.K.Beyatlı

Mezkûr da bu kelimelere örnek sayılabilir.Ondaki incelmenin nedeni ise ( Arapçadaki ince k sesi).مزكورBu kelimenin Türkçede (mezkûr) inceltme işaretiyle yazılması gerekiyor. Ama ve asla resimdeki gibi yazılamaz..
harfleriyle biten kelimelerde. Mahsul,mamul,makbul
malul,makul,maktul, meçhul...Bu kelimelerin sonundaki (L) sesi heceyi inceltiyor ve insanı şaşırtıyor. Bu nedenle bu kelimelerin son hecesi hatalı olarak (ü) ile yazılıyor. Oysa son hece kalın sesli olan (u) ile yazılır ama ince ek alır. Bu kelimeleri Yazım Kılavuzu'nda aradığınızda yanlarındaki -ü ekiyle karşılaşırsınız. Bu demektir ki bu kelimelerin sonuna ince ek gelecek. Aynı nedenle bu kelimelerin çoğul eki de (-ler) şeklindedir. ,
örnek:maktulü,mahsulün,malulen,makuldür,meçhule, meçhuller.......Peki bu tabeladaki kelime ne olacaktı? : (mamulleri). Zor mu geliyor? O zaman has Türkçe (ürün) deyiverin olsun bitsin.
Gel de hatırlama!.
"Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan." Y.K.Beyatlı
Mezkûr da bu kelimelere örnek sayılabilir.Ondaki incelmenin nedeni ise ( Arapçadaki ince k sesi).مزكورBu kelimenin Türkçede (mezkûr) inceltme işaretiyle yazılması gerekiyor. Ama ve asla resimdeki gibi yazılamaz..
9 Nisan 2010 Cuma
2 Nisan 2010 Cuma
VETERE ne ki,yenir mi içilir mi? VTR nedir?KAM.SPİKER ne demek?

Benim de içimden geçiyordu şu (vetere) ve (kam.spiker) meselesini yazayım diye.
Bir de baktım sevgili meslektaşım ve de TRT'den arkadaşım Reha Muhtar yazmış (vetere) yi , hem de bir başka TRT'ci abimizden alıntı yaparak..
Önce Reha'nın yazısına bir göz atalım:
"Ben “acı var mı acı”ya varacak kadar basit bir Türkçe’yle televizyon
haberlerini vermek isterken, günlerden bir gün “vetere” diye bir kelime dönüp dolaşmaya başladı televizyoncu dilinde...
Üç günlük genç spikerler, yılların haber spikerine kadar herkesi aldı bir moda:
“Şimdi veteremizi izliyoruz...
Ulan ne mene birşey bu VETERE (kısaltılmışı VTR)...
Havalı havalı Frankafon bir çağrışım katarak, Harvard’da okuyup, yabancı dil olarak Fransızca almış bir edayla VETERE diye sallama...”
Haber toplantılarında o kadar çok salladım ki “Kardeşim VETERE deyip durmayın şuna... Bandımızı giriyoruz deyin yeter...” diye...
Sonunda kırk defa söyleyince insanın başına gelirmiş ya, bir gün konuklu bir programımda dilimin ucuna bant sözcüğü gelmez oldu...
Söyledim mi ben de VETERE sözcüğünü yayında...
Erol Aksoy kulakları çınlasın, inanılmaz zeki bir adamdı benim de televizyon haberlerinde eleştirilecek kadar günlük konuşma dilinden yana olduğumu bilirdi...
Fırsatı kaçırmadı...
“Reha” dedi, “VETERE diyorsun, izleyici anlamaz, değil mi?..”
Erol Aksoy böyle bir patrondu işte...
Fırsatı buldu mu kaçırmazdı...
Dün Aktüel dergisini okurken baktım Eurovison Şarkı Yarışmalarını Milat’tan bu yana sunmasıyla meşhur spiker abimiz Bülent Özveren bu VETERE olayının Seda Sayan tarafından topluma mal edildiğini açıklarken şöyle konuşmuş: “VTR, video tape recorder’ın kısaltılmışı... Bunu İngilizce nasıl söylersin?..
Vi-Ti-Ar... Biz BBC’ye Be-be-ce mi diyoruz, yoksa bi-bi-si mi?..
Kadırgalı Aysel yani Seda Sayan, VE-TE-RE dedi öyle kaldı...
Bir yerde görürsem kulaklarını çekeceğim...
Türkçemiz Kadırgalı Aysel’e kalmış daha ne söyleyeyim ben?..”
güzel söylüyor da Bülent Özveren Abi, onun sözlerinden Kadırgalı Seda Sayan’a kalmasaydı Türkçemiz, VE-TE-RE yerine Vİ-Tİ-AR diyeceğimiz çıkıyor ortaya...
Ve-Te-Re falan denmesinden zinhar yana değilim ben...
Ama “Kadırgalı’ya kaldı Türkçemiz” falan deyip “derinden aydın havası aşağılamasından” hafif rahatsız oldum Bülent Abi’nin... "
Devamı: http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=11.11.2007&Newsid=297574&Categoryid=4&wid=136#ixzz0jxjgVtRA
Aynen ben de rahatsız oldum "Kadırgalı" deyiminden.Üstelik bu kadar anlı şanlı "spiker" bu hatayı yaparken Seda Sayan haydi haydi yapabilir.
Bu (vetere) kelimesi kim ne derse desin özel televizyonların yayına girmesiyle söylenir oldu.TRT yıllarında kimse böyle bir şey söylememişti.,Çünkü TRT'de ve özellikle Haber Merkezi'nde bunun adı (bant)tı. Ve de bu bantlar üç çeşit olurdu.
a) Geride doğal ses barındıran,ayrıca bir de üstüne ses döşenmiş olanına (sesli bant) denirdi.Bu durumda yayındaki spiker bandın sadece giriş kısmını okurdu.Sonra (sesli bant) akıp giderdi. Ama spikerler (sesli bant)ı anons ederken (vetere) falan demezler (bandımızı veriyoruz) derler ya da hiç bir şey demezler,bant yayın akışı içinde kendiliğinden yayına girerdi.
b) Diğeri ise spikerin o sırada okuduğu habere sadece görüntü olarak eşlik eden banttı.Bu bantta yalnızca doğal efektler olurdu.Bu banda DSF denirdi (Doğal ses fonda ) kelimelerinin kısaltması.
c) Bir de tamamen sessiz bantlar vardı ki bunlar genellikle donukkare görüntülerden oluşurdu.
Biz TRT'de esas bant türü (beta) olduğu için sesli bantlara (Beta/sesli) , dsf veya sessiz bantlara da (Beta/dsf ya da Beta/sessiz ) derdik.
İşte bu bantların kaydedildiği veya oynatıldığı cihazın adıydı (VTR) yani (video tape recorder ) .
Şimdi dijital yayın nedeniyle neredeyse tarih oldu tabii. Unutulmasın diye iki resmini koydum yukarıya..
Gelelim (KAM.SPİKER) e...
Efendim, Türkiye'de radyo ve televizyon yayınlarını yapan ilk kurum TRT olduğu için bazı şeylerden söz ederken (TRT'de şöyle böyle yapardık) diyorum.Bu sadece radyo ve televizyon haberleri dilinin ilk uygulamasının doğal ve tarihsel olarak TRT'de başlamasından ötürüdür.
TRT'de televizyon haberi metni yazılırken haberin girişinin (flaşının) sol yanına KAM/SPİKER notu konurdu ki bu (kamera spikerde) anlamına gelirdi.Yani o sırada ekranda sadece spiker gözükürdü.Özel televizyonlar yayına başlarken doğal olarak TRT'den ayrılan arkadaşlarımız görev aldılar.Böylece TRT'den özel televizyonlara geçen bu (İKİLİ) yani (kam.spiker) kelimeleri sonunda (haberin girişi) anlamında kullanılır oldu.
Şimdi artık genç meslektaşlarımız bunu sanki tek kelimeymiş gibi söyleyip duruyorlar:
"-Kamspikeri yazdın mı şekerim?" "-Bu kamspiker olmuş mu ?"
-Olmamış!
Bir de baktım sevgili meslektaşım ve de TRT'den arkadaşım Reha Muhtar yazmış (vetere) yi , hem de bir başka TRT'ci abimizden alıntı yaparak..
Önce Reha'nın yazısına bir göz atalım:
"Ben “acı var mı acı”ya varacak kadar basit bir Türkçe’yle televizyon

Üç günlük genç spikerler, yılların haber spikerine kadar herkesi aldı bir moda:
“Şimdi veteremizi izliyoruz...
Ulan ne mene birşey bu VETERE (kısaltılmışı VTR)...
Havalı havalı Frankafon bir çağrışım katarak, Harvard’da okuyup, yabancı dil olarak Fransızca almış bir edayla VETERE diye sallama...”
Haber toplantılarında o kadar çok salladım ki “Kardeşim VETERE deyip durmayın şuna... Bandımızı giriyoruz deyin yeter...” diye...
Sonunda kırk defa söyleyince insanın başına gelirmiş ya, bir gün konuklu bir programımda dilimin ucuna bant sözcüğü gelmez oldu...
Söyledim mi ben de VETERE sözcüğünü yayında...
Erol Aksoy kulakları çınlasın, inanılmaz zeki bir adamdı benim de televizyon haberlerinde eleştirilecek kadar günlük konuşma dilinden yana olduğumu bilirdi...
Fırsatı kaçırmadı...
“Reha” dedi, “VETERE diyorsun, izleyici anlamaz, değil mi?..”
Erol Aksoy böyle bir patrondu işte...
Fırsatı buldu mu kaçırmazdı...
Dün Aktüel dergisini okurken baktım Eurovison Şarkı Yarışmalarını Milat’tan bu yana sunmasıyla meşhur spiker abimiz Bülent Özveren bu VETERE olayının Seda Sayan tarafından topluma mal edildiğini açıklarken şöyle konuşmuş: “VTR, video tape recorder’ın kısaltılmışı... Bunu İngilizce nasıl söylersin?..
Vi-Ti-Ar... Biz BBC’ye Be-be-ce mi diyoruz, yoksa bi-bi-si mi?..
Kadırgalı Aysel yani Seda Sayan, VE-TE-RE dedi öyle kaldı...
Bir yerde görürsem kulaklarını çekeceğim...
Türkçemiz Kadırgalı Aysel’e kalmış daha ne söyleyeyim ben?..”
güzel söylüyor da Bülent Özveren Abi, onun sözlerinden Kadırgalı Seda Sayan’a kalmasaydı Türkçemiz, VE-TE-RE yerine Vİ-Tİ-AR diyeceğimiz çıkıyor ortaya...
Ve-Te-Re falan denmesinden zinhar yana değilim ben...
Ama “Kadırgalı’ya kaldı Türkçemiz” falan deyip “derinden aydın havası aşağılamasından” hafif rahatsız oldum Bülent Abi’nin... "
Devamı: http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=11.11.2007&Newsid=297574&Categoryid=4&wid=136#ixzz0jxjgVtRA
Aynen ben de rahatsız oldum "Kadırgalı" deyiminden.Üstelik bu kadar anlı şanlı "spiker" bu hatayı yaparken Seda Sayan haydi haydi yapabilir.
Bu (vetere) kelimesi kim ne derse desin özel televizyonların yayına girmesiyle söylenir oldu.TRT yıllarında kimse böyle bir şey söylememişti.,Çünkü TRT'de ve özellikle Haber Merkezi'nde bunun adı (bant)tı. Ve de bu bantlar üç çeşit olurdu.
a) Geride doğal ses barındıran,ayrıca bir de üstüne ses döşenmiş olanına (sesli bant) denirdi.Bu durumda yayındaki spiker bandın sadece giriş kısmını okurdu.Sonra (sesli bant) akıp giderdi. Ama spikerler (sesli bant)ı anons ederken (vetere) falan demezler (bandımızı veriyoruz) derler ya da hiç bir şey demezler,bant yayın akışı içinde kendiliğinden yayına girerdi.
b) Diğeri ise spikerin o sırada okuduğu habere sadece görüntü olarak eşlik eden banttı.Bu bantta yalnızca doğal efektler olurdu.Bu banda DSF denirdi (Doğal ses fonda ) kelimelerinin kısaltması.
c) Bir de tamamen sessiz bantlar vardı ki bunlar genellikle donukkare görüntülerden oluşurdu.
Biz TRT'de esas bant türü (beta) olduğu için sesli bantlara (Beta/sesli) , dsf veya sessiz bantlara da (Beta/dsf ya da Beta/sessiz ) derdik.
İşte bu bantların kaydedildiği veya oynatıldığı cihazın adıydı (VTR) yani (video tape recorder ) .
Şimdi dijital yayın nedeniyle neredeyse tarih oldu tabii. Unutulmasın diye iki resmini koydum yukarıya..
Gelelim (KAM.SPİKER) e...
Efendim, Türkiye'de radyo ve televizyon yayınlarını yapan ilk kurum TRT olduğu için bazı şeylerden söz ederken (TRT'de şöyle böyle yapardık) diyorum.Bu sadece radyo ve televizyon haberleri dilinin ilk uygulamasının doğal ve tarihsel olarak TRT'de başlamasından ötürüdür.
TRT'de televizyon haberi metni yazılırken haberin girişinin (flaşının) sol yanına KAM/SPİKER notu konurdu ki bu (kamera spikerde) anlamına gelirdi.Yani o sırada ekranda sadece spiker gözükürdü.Özel televizyonlar yayına başlarken doğal olarak TRT'den ayrılan arkadaşlarımız görev aldılar.Böylece TRT'den özel televizyonlara geçen bu (İKİLİ) yani (kam.spiker) kelimeleri sonunda (haberin girişi) anlamında kullanılır oldu.
Şimdi artık genç meslektaşlarımız bunu sanki tek kelimeymiş gibi söyleyip duruyorlar:
"-Kamspikeri yazdın mı şekerim?" "-Bu kamspiker olmuş mu ?"
-Olmamış!
O zaman ne yapacağız? Kısa,basit ve anlaşılır tek kelime kullanacağız:"GİRİŞ" Ya da iki kelime :"HABER GİRİŞİ"
1 Nisan 2010 Perşembe
velev ki .... ne ki?
velev ki..
Öyle kelimeler vardır duymazsınız duymazsınız sonra bir siyasetçi söyler,bir anda ilgi odağı olur.
Yıllar önce bir siyasimiz "kerhen" demişti de hemen sözlüklere sarılmıştı insanlar.Tabii o yıllarda internet falan yoktu.Şimdi hiç olmazsa bilmediğimiz kelimeleri örnek cümleleriyle anında bulabiliyoruz.Ama siz siz olun gene de doğru kaynaklardan arayın kelimelerinizi.
Bu seferki siyasetçimiz Başbakan Erdoğan..
"Velev ki" kelimesini 14.Ocak.2008'de de türban için şöyle kullanmıştı:
'Velev ki siyasi simge, suç mu?'http://www.stargazete.com/politika/velev-ki-siyasi-simge-suc-mu-82651.htm
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu kelimeyi şimdi de Anayasa değişikliği için atılan imzalar için yapılan bir tartışma üzerine kullanıyor..
Kendisi de bunu farketmiş ki şöyle de bir cümle kurmuş:
"Bakın bunların hepsini bir tarafa atın. Velev ki böyle olduğunu kabul edin, benim ikinci 'velev ki bu', kabul edin, buradaki sayı, sayı itibarıyla 184'ün çok üstünde mi ? Çok üstünde. Dert ne? "
http://www.haber7.com/haber/20100401/Erdogan-Benim-ikinci-velev-ki-bu-Video.php
Peki "velev ki" ne demek?
Velev, Arapça bir kelime ve (bile,olsa bile) anlamına geliyor ve Türkçe (ki) edatıyla kullanıldığında da anlamı pek değişmiyor (farzedin ki,tutun ki) anlamında kullanılıyor.
not: Merak edenlere yazalım Arapça kerhen,zorla,istemeyerek,istemeye istemeye anlamlarına geliyor.
27 Ocak 2010 Çarşamba
"Faili meçhul çocuklar" denir mi?
Elbette denmez..
Ama 26.01.2010 tarihinde NTV'de Can Dündar'ın sunduğu (Canlı Gaste) programında Faili Meçhul Çocuklardan bahsediliyordu ve ekranda aynen böyle yazıyordu.Konu son zamanlarda basında sıkça yer alan kayıp çocuklardı.
Fail Arapça bir kelime..Yapan,eden,gerçekleştiren anlamında..Fiil,faaliyet kelimeleri de aynı kökten türemiş.
Meçhul de Arapça..Aslı mechul. Bilinmeyeni ,hakkında bilgi sahibi olmadığımız bir şeyi , kişiyi ya da durumu tanımlamak için kullanılıyor.Cehalet de aynı kökten dersek daha kolay anlaşılır..
Yani (faili meçhul) demek (yapanı bilinmiyor) demek oluyor.Ve bir durumu,eylemi tanımlıyor,kişileri değil..
(Faili meçhul çocuklar) dersek yanlış olur ve çok başka anlamlara gelebilir.Faili meçhul deyimi (kayıp) anlamında kullanılabilemez.Faili meçhul cinayet,faili bilinmeyen cinayet,faili meçhul soygun,yapanı bilinmeyen soygun demektir.
Faili meçhul sıfatını bir ismin önüne getirmeden , yalnız başına isim gibi de kullanabiliriz. (12 faili meçhul çözüldü,son yıllardaki faili meçhuller ) örneklerindeki gibi kulanırsak buradan da (yapanı bilinmeyen cinayet)i kastettiğimiz anlaşılır..
Özetle illa meçhul kelimesini kullanacaksak (akıbeti meçhul ) diyebiliriz veya (akıbeti bilinmeyen ) diyebiliriz, ama kayıp anlamında (faili meçhul ) di-ye-me-yiz..
NOT: Gelelim yukarıda adı geçen programa .Adı ne demiştik; Canlı Gaste..Türkçe satırla,bıçakla değil,böyle katledilir.
Ama 26.01.2010 tarihinde NTV'de Can Dündar'ın sunduğu (Canlı Gaste) programında Faili Meçhul Çocuklardan bahsediliyordu ve ekranda aynen böyle yazıyordu.Konu son zamanlarda basında sıkça yer alan kayıp çocuklardı.
Fail Arapça bir kelime..Yapan,eden,gerçekleştiren anlamında..Fiil,faaliyet kelimeleri de aynı kökten türemiş.
Meçhul de Arapça..Aslı mechul. Bilinmeyeni ,hakkında bilgi sahibi olmadığımız bir şeyi , kişiyi ya da durumu tanımlamak için kullanılıyor.Cehalet de aynı kökten dersek daha kolay anlaşılır..
Yani (faili meçhul) demek (yapanı bilinmiyor) demek oluyor.Ve bir durumu,eylemi tanımlıyor,kişileri değil..
(Faili meçhul çocuklar) dersek yanlış olur ve çok başka anlamlara gelebilir.Faili meçhul deyimi (kayıp) anlamında kullanılabilemez.Faili meçhul cinayet,faili bilinmeyen cinayet,faili meçhul soygun,yapanı bilinmeyen soygun demektir.
Faili meçhul sıfatını bir ismin önüne getirmeden , yalnız başına isim gibi de kullanabiliriz. (12 faili meçhul çözüldü,son yıllardaki faili meçhuller ) örneklerindeki gibi kulanırsak buradan da (yapanı bilinmeyen cinayet)i kastettiğimiz anlaşılır..
Özetle illa meçhul kelimesini kullanacaksak (akıbeti meçhul ) diyebiliriz veya (akıbeti bilinmeyen ) diyebiliriz, ama kayıp anlamında (faili meçhul ) di-ye-me-yiz..
NOT: Gelelim yukarıda adı geçen programa .Adı ne demiştik; Canlı Gaste..Türkçe satırla,bıçakla değil,böyle katledilir.
28 Aralık 2009 Pazartesi
Ulalıca,Ula,Ula ağzı 1
Ulalıca..Adından anlaşılacağı gibi Muğla'nın Ula ilçesi ve
köylerinde kullanılan dil.Ben aynı ildeki ilçelerin bile farklı söyleyiş
biçimleri olduğunu daha çocukken farketmiştim.Ortaokul için gittiğim Muğla'da
konuşulan Türkçe ile Ula'daki nerdeyse tamamen farklıydı.İki yerleşim
birimi arasındaki uzaklık ise sadece 11 km.Örneğin Muğlalılar ismin -e
halini -i hali gibi söylerler.Muğlalıların "Bana bal ver
" yerine " Beni bal ver" ,"Bana çay ver"
yerine de "Beni çay ver" dediğini duyarsanız şaşırmayın..Gelelim
Ulalılara..Ula'da Türkçe yüzyıllar öncesinden donup kalmış
gibidir.Bugün hiç bir ağızda rastlamayacağınız ekler Ula'da kulağınıza çarpar..Şimdiki
zaman eki -yor Ula'da birçok fiile -durur şeklinde
eklenir.sondaki (r) sesi de düşer..geliyor yerine gelipduru,yiyor yerine yiipduru,okuyor yerine okupduru.
Bu söyleyiş biçim Muğla'nın genelinde ve diğer bazı Ege yerleşimlerinde de
görülür.Ve Ula'ya özgü bir başka ilginç söyleyiş biçimi; olumsuz cümlelerde -
mi soru eki yerine (yok mu?) soru şeklinin kullanılmasıdır.Örneğin
birine Görmüyor musun? diye sormak yerine Ulalılar (Gördüğün yok mu?)
derler.Yemiyor musun?= Yidiğin yok mu?Duymuyor musun? = Duyduğun yok mu?Gene
soru cümlelerinde -durur ekinin soru biçiminde söylendiği de olur..Geliyor
mu?= Gelipduru mu?Hala yatıyor mu?= Hala yatıpduru mu?Gene Ulalıların
kullandığı bir başka yardımcı fiil de -gelmek..Bu yardımcı fiil diğer
yörelerdekinden farklı kullanılır Ula'da..Örnek:geliyor= geliqgelii (gelip
gelir)yakıyor = yakıqgeli (yakıp geliyor) Burada Q sesini bilerek
kullandım.Çünkü k sesi bunu tam karşılamıyor
O zaman Muğla ilinde tek bir lise vardı.O da Muğla'daki Turgut Reis Lisesi.İlçelerden gelenler Muğla'da pansiyonlarda ya da kiraladıkları evlerde kalırdı.Biz bir arkadaşın hangi ilçeden geldiğini bilmesek de konuşmasından memleketini şıp diye anlardık.O kadar farklı söyleyişler vardı.
O zaman Muğla ilinde tek bir lise vardı.O da Muğla'daki Turgut Reis Lisesi.İlçelerden gelenler Muğla'da pansiyonlarda ya da kiraladıkları evlerde kalırdı.Biz bir arkadaşın hangi ilçeden geldiğini bilmesek de konuşmasından memleketini şıp diye anlardık.O kadar farklı söyleyişler vardı.
not: Bunlar bilimsel bir saptama olmayıp Türkçe'nin ilginç bir kullanımını
örneklemek sadece...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)