Hoş geldiniz!

Benim derdim ne?

Muradım orada burada gördüklerimi, gözüme çarpanları ,gözüme batanları,gözden kaçanları, gözüme girenleri, özellikle basındaki Türkçe yazım ve söyleyiş detaylarını,habercilik hatalarını,sevaplarını yazıvermek...

Kimseyi kırmak,aşağılamak yok...

Eleştirilerin zekice ve efendice yapılanları kabulüm..

Saygılar...








22 Eylül 2009 Salı

Apayrı dillerden gelen kelimeler bazen birbirine çok benzeyebilir..






Gurup (eski haliyle gurub) dilimize Arapça'dan gelmiş..Garp (batı) kelimesinden türemiş bir sözcük..Ay,güneş gibi gök cisimlerinin batması ve güneşin batma zamanı anlamında kullanılıyor...Gurup vakti...
Diğeri de küme,ortak özelliği olan varlıkların tümü ya da aynı amaç için bir araya gelen insanlar topluluğu gibi anlamlarda kullanılan, tek başına olduğu zaman grup,bazı ekleri aldığı zaman grub- biçiminde yazılan Fransızca'dan gelme bir kelime .
O zaman ne yapacağız,bu tabeladaki gibi yanlış yazacağımıza ,böyle bir işe kalkışırken çocuğumuzdan evdeki Türkçe Sözlüğü ya da Yazım Kılavuzu'nu ( muhakkak vardır) isteyip şöyle bir göz gezdireceğiz.Tabii tabeladaki tek yanlış bu değil.. "Gruplara iftar yemeği verilir" dense daha güzel ve doğru olacaktı...
Ne diyelim küçük bir dikkat, sorunu çözmemize yetecek...

karıştırılan kelimelere bir örnek daha...Kamelya,kameriye ne demektir?

Burada ilk dört harfi aynı olmaktan başka benzerliği olmayan,ama  birbiriyle karıştırılan iki kelime var..
Kamelya bize Batı dillerinden gelmiş bir kelime ve bir çiçeğin adı. Bu kadar.
Kameriye ise arapça (kamer=ay) kelimesinden türetilmiş (bir çeşit gölgelik alan).Hani bahçelerde üstü kafesli,genellikle çiçeklerle kaplanmış oturma yerleri vardır ya hah işte ona kameriye deniyor...Rivayete göre eskiden mehtaplı gecelerde oturmak için yapıldığından adına kameriye denmiş.Biliyorsunuz mehtap da (ayışığı)
anlamına gelen Farsça bir kelime..
Ve yanlış kullanıma bir örnek:
"Mari hanım bahçedeki kamelyayı göstererek,"Burayı ne büyük keyifle yaptırmıştı,oysa şimdi benim için hiç tadı tuzu yok" dedi.."
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/18006384.asp?yazarid=378
Çok güzel bir söyleşi,keşke bu hata olmasaydı..
Bir hatırlatma daha yapayım.Hürriyet gazetesinde geçmiş yıllarda ilk sayfada bu hata yapılmış,basında epeyce tartışılmış,Ertuğrul Özkök de yanlışı savunurken çam devirmişti...
Bir örnek de Radikal Gazetesi'nden:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1094276&CategoryID=78
Ömer Şahin,cezaevindeki Mehmet Ağar'ı ziyaret etmiş.Konuştuklarını ve ortamı anlatırken "Adı listede olanlar cezaevinin bahçesindeki kamelyada sırasını bekliyor"demiş ki hata etmiş.Buradaki kelime elbette (kameriye) olmalıydı.
Devam edelim.Örnekler bitmiyor çünkü.Efe Moral'in yazdığı romanın adı,Dido.31.sayfada kameriye olan kelime,daha sonra

nedense kamelya şeklini alıyor ve roman bitene kadar da böyle yanlış haliyle tekrarlanıyor .

21 Eylül 2009 Pazartesi

"mahzur" mu "mahsur" mu?

Hem mahzur hem mahsur..Farklı anlamda farklı yazılışta iki ayrı kelimeden bahsediyoruz...

Önemli olan iki kelimeyi karıştırmamak..

Mahzur Arapça bir kelime..Sakınılacak şey,korkacak şey,mani,sakınca anlamında…
Türkçede kullandığımız mahzurlu kelimesi de buradan geliyor..

Mahsur ise yine Arapça bir kelime..Muhasara ile aynı kökten geliyor dersek biraz daha anlaşılır olur..Muhasara altına alınmış,kuşatılmış,hareketi engellenmiş anlamlarına geliyor..
Adada mahsur kaldık…Selde mahsur kaldılar…cümlelerinde kullanılan kelime bu…

21.09.2009 Vatan Gazetesi..Tuna Kiremitçi –ki aynı zamanda roman yazarı oluyor - köşesinde şöyle diyor:
Ama hem maktulün kimliği hem de işin içinde olduğu hissedilen “derin” mevzulardan dolayı, medya tadını çıkaramadı Fehriye’nin güzelliğinin.
Cem’inse çok şükür, öyle mahsurları yok. Testeresi var sadece.”
.
Bir örnek de Reha Muhtar'dan: (14.09.2010)

"Ben referandumda “Hayır” oyu kullandım...

AKP’nin demokrasi dışı yollarla kapatılmasını istemiyordum, seçimle gelen seçimle gider diye düşünüyordum...

Ama yargı savaşının geldiği bu noktanın ilerde Türkiye’ye “mahsur” yaratabileceğini düşündüm ve “Hayır” dedim..."

http://haber.gazetevatan.com/Haber/328656/1/Gundem

Oysa bu iki örnekte de kullanılan kelime “mahzur” olmalıydı ...

17 Eylül 2009 Perşembe

"sivil" ne anlama geliyor?

Bakalım sözlüğe;

Sivil kelimesi dilimize Fransızca'dan girmiş..Askeri olmayan,asker olmayan,üniforma olmayan,görev anında üniforma dışında bir elbiseyle dolaşan polis ve de argoda "çıplak" anlamlarında kullanılıyor.

Peki ben durup duruken "sivil"e neden takıldım.

Tarih 17.09.2009...ATV 19.00 Akşam Bülteni...197 gündür kaçak olan bir zanlının teslim olmasıyla ilgili haberde

şöyle deniyor:".............teslim olmadan önce sivil olarak son yemeğini bu büfede yedi"..Hayır,olamaz,çünkü (sivil) kelimesinin böyle bir anlamı yok.. Sivil hiçbir zaman (serbest,özgür,tutuksuz) gibi anlamlar içermiyor...Haberciler olarak ne yapacağız? Doğru kelime kullanacağız.Nokta...

7 Eylül 2009 Pazartesi

rehin alınan kişi "rehine" mi olur?Rehine ne demek?

Aynen...
Rehin ve rehine de Arapçadan aldığımız kelimelerden. Hukuk terimi olarak (rehin) in (alacaklıya borçlu tarafından güvence olarak gösterilen taşınır veya taşınmaz değer, tutu ) anlamı varsa da biz daha çok haberlerde geçen (rehin almak ve rehine ) şeklindeki kullanımına bakalım.
Rehin almak, bir anlaşma, sözleşme veya bir isteğin yerine getirilmesini sağlamak için bir veya birkaç kişiyi zorla alıkoymak demek . Rehine veya rehineler işte bu eylemde alıkonulan kişileri tanımlıyor.
Yani rehin alınan kişi rehine oluyor.


(Rehine almak veya rehinler ) gibi kullanımlar ise külliyen yanlış...

27 Ağustos 2009 Perşembe

LPG, "lepege" diye okunur...NTV de "neteve" diye...LPG ne demek?

Bir karışıklık da kısaltmaların okunuşu sırasında yaşanıyor..LPG kısaltması gibi..
İngilizce Liquefied Petroleum Gas kelimelerinin baş harfleri LPG. Ama bu terim Türkçeye Likit Petrol Gazı olarak çevrilmiş..O nedenle artık bu kısaltmayı (elpici) diye okumanın alemi yok...LPG'yi Türkçe'de (lepege) diye okumak gerekiyor...

Bir başka LPG kısaltması daha var ki o tıbbi bir terim.LPG masaj aletini bulan Fransız mühendisin adı Louis-Paul Guitay.Sisteme de kısaca onun adının baş harfleri verilmiş.Doktorlar bu kısaltmayı (elpici) diye okumayı tercih ediyorlarmış.Tıbbi terim olduğu için bir şey diyemeyiz.

Herşeye mantıklı bir cevap bulabiliyoruz ama koskoca haber kanalımız NTV kısaltmasının günde bin kere
" entivi" diye okunmasının mantığını bilen varsa beri gelsin..

23 Ağustos 2009 Pazar

Azınlıklar "yabancı" mı?



"Başbakan Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükada'da, Türkiye'deki yabancı cemaat temsilcileri ve kanaat önderleriyle yemekte buluştu. "
Başbakan Erdoğan'ın Büyükada'daki görüşmesinin Hürriyet Gazetesi'nin 16.08.2009 tarihindeki başlığı böyle..Peki kim bu" yabancı" cemaat temsilcileri? Alman,İngiliz falan mı? Yoooo..Muhabir arkadaş Lozan Antlaşması'nda "azınlık" sayılan cemaat temsilcilerine böyle demeyi uygun bulmuş.Gazete de bu deyimde bir gariplik bulmamış ki aynen yayınlamış...İşte bu günlerde sık sık söz edilen açılım önce bu zihniyetten başlamalı...Toplantıya katılanlar:

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Devlet Bakanı Faruk Çelik, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bazı AK Partili milletvekilleri, AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu, Fener Rum Patriği Bartholomeos, Süryani Kadim Kilisesi Patrik Vekili Yusuf Sağ, Ermeni Patrikhanesi temsilcisi Başpiskopos Aram Ateşyan, Süryani Ortodoks Kilisesi Metropoliti Yusuf Çetin, İstanbul Valisi Muammer Güler, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu, iş adamları Cem Hakko, İshak Alaton, Avukat Kezban Hatemi, Gazeteci Oral Çalışlar. Fenerbahçeli eski futbolcu Lefter Küçükandonyadis.
Bunlardan hangisi "yabancı" oluyor acaba ?
Referans Gazetesi'nden Mensur Akgün ne güzel yazmış:

"Belli ki Kürt sorununu çözebilmek, daha demokratik bir ülkede yaşayabilmek için sadece yasaların, anayasanın değişmesi yetmeyecek. Toplum ve siyaset üstüne bütün anlayışımızın da değişmesi gerekecek. Değişmediği, vatandaşlığın, yani yerli veya yabancı olmanın anayasadan kaynaklanan bağa ilişkin bir "hak" olduğunu anlamadığımız sürece, daha çok hatalı haberler yapar, daha çok hak ihlal ederiz. Kürt sorununu da zor çözeriz."
Not: Karikatür Şalom Gazetesi'nden...