Hoş geldiniz!

Benim derdim ne?

Muradım orada burada gördüklerimi, gözüme çarpanları ,gözüme batanları,gözden kaçanları, gözüme girenleri, özellikle basındaki Türkçe yazım ve söyleyiş detaylarını,habercilik hatalarını,sevaplarını yazıvermek...

Kimseyi kırmak,aşağılamak yok...

Eleştirilerin zekice ve efendice yapılanları kabulüm..

Saygılar...








7 Ekim 2019 Pazartesi

Ahmet Ümit ve Aşkımız Eski Bir Roman

Ahmet Ümit'i severim.Güzel yazar boş yazmaz.Son kitabı Aşkımız Eski Bir Roman
hemen alıp okudum.İsmine aldanmayın kitap bir roman değil.Üç uzun hikaye.Komiser Nevzat ve arkadaşları yine iş başında

Kitapta bir bilgi yanlışı var ki takıldım.Kitabın bir yerinde bir psikiyatr eskortluk yapan üniversiteli bir kızdan(!) söz ediyor "Üniversiteye gidiyordu, şu işe bakın ki o da psikiyatri okuyordu "
Bu ne? Üniversitede psikiyatri diye bir bölüm mü var? Ben mi bilmiyorum? Psikiyatrinin bir lisans eğitimi olmadığını tıp mezunlarının sınavla girebildiği bir ihtisas dalı olduğunu hadi yazar atladı o YKY''deki ekip ne iş yapıyor?
Bence yazarın redaksiyon ekibini gözden geçirmesi lazım.Buradaki ( üniversiteli eskort kız) klişesi beni çok rahatsız etti.

Aynı hikayede Zeynep maktulün ofisine gidiyor.Aparmanın çatı katındaki ofisi araştırıyor.Odalara bakıyor.Bilgisayarı açıyor.Bilgisayardaki mail'leri okuyor.Bunların hepsi tahmini yarım saat içinde oluyor.Sonra ekibin kalanı geliyor.Hop doğruca çatı katına.Apartman kapısını kim açtı? Ofis kapısını kim açtı?Bilmiyoruz,yazmıyor.Bilgisayarda şifre yok,mail adresinde şifre yok.Benim mail adresime bile şifreyle girilirken karanlık işler çeviren biri buna gerek duymamış.Fazla özensiz bir durum gibi geldi bana.İyi okumalar.

19 Temmuz 2019 Cuma

Müsebbip ve müessif ne ola?


Her gün aldığım Birgün gazetesinde 2 Temmuz'da güzel bir yazı okudum.Libya'da son günlerde ortaya çıkan ve taraflarından birinin Türkiye olduğu gerginlikle ilgili.İbrahim Varlı yazmış.Yazmış da ben daha ilk bölümde çakılıp kalıyorum.( Libya'daki savaşın MÜESSİFlerinden....) Hayda! Müessif مؤسف Arapça esef'ten türemiş üzüntü veren anlamında kullanılıyor.Teessüf de aynı kökten maalesef de.Ama müessif kelimesinin bu yazıda işi ne? Dedim ki bir de internet versiyonuna bakayım.Orada kelime değişmiş (müessiblerinden) olmuş.İyi güzel de eski yeni böyle bir sözcük yok.Nihayet kavradım😅Kullanılmak istenen ama yazılı gazetede de internet sayfasında da doğru yazılamayan kelime müsebbib مسبب .Arapça sebeb kökünden türemiş.Bugünkü yazılışıyla müsebbip , sebep olan, olmasına yol açan anlamında.
Sevgili gençler tamam eski kelimeleri kullanmayı seviyorsunuz da bakın bunları doğru yazabilen kalmamış.
Sebep olan deyin, neden olan deyin,yol açan deyin.Anlaşılır kelime kullanın ki yazdıklarınız bize gelene kadar ucubeye dönmesin😅😅
Not .Bu yazıyı aynen İbrahim Varlı'ya da yollamıştım.Teşekkür etmiş.Ben de takdir ettim.

3 Haziran 2019 Pazartesi

Mahal,hall,mahalle,mahallî,

Mahal محل Türkçeye Arapçadan gelme bir sözcük.Hall حل kökünden türemiş. Sözcüğün hem yer hem sebep anlamları var.Sözcüğü yalın halde kullanırken bir sorun yok.Buna mahal yok,bu mahalde gibi.Ama sözcüğü isim tamlaması içinde kullanırsak sondaki L harfi çift oluyor.Çünkü kelimenin aslında iki L harfi var.O nedenle suç mahalli,olay mahalli ,şoför mahalli gibi kullanımlarda bu iki L sesine dikkat etmek gerekiyor.
Zaten aynı kökten türemiş mahalle, mahallî,halletmek,hallolmak kelimelerinde bu çift sesi açıkça görüyoruz.(Meselenin halli zormuş) cümlesinde ise kelimenin kök halindeki(hal) kullanımını görüyoruz. Bir noktaya daha değineyim.Mahal kelimesinde A sesleri kısa okunacak ancak ikinci A sesi L harfinin etkisiyle incelmiş.O ikinci A üzerinde şapka görürseniz o uzun olduğunu değil ince okunacağını gösteriyor.
Ailenizin 😅Osmanlıca rehberine çok iş 😅😅 düşüyor.

100 Soruda Oğuz Atay ve kitapla ilgili bir düzeltme


Mürekkepbalığı Dergisi'nin 2013'te çıkan ilk sayısında benimle yapılan bir söyleşi yayınlanmıştı .Orada Meydan Larousse Ansiklopedisinin  yazılış öyküsünü anlatırken  mesai arkadaşımız Oğuz Atay'dan da söz etmiş ve şöyle demiştim.
"Oğuz Atay ise kısa film çekerdi. Oyuncuları da bizim Larousse kadrosundan olurdu. Çaycı Mehmet de oynamıştı bir filminde. Sanıyorum o filmin adı Mantolu Adam'dı.Oğuz Bey,ansiklopedi bitip kadro dağıldıktan sonra yazarlığıyla ünlenince şaşırmış, onu tanıdığımız için de sevinmiştik"
Dün bana bir kitap ulaştırdılar.Kitabın adı 100 Soruda Oğuz Atay. Yazarı Selçuk Orhan.187.sayfada aynen şöyle yazıyor:
"Mürekkepbalığı dergisinin Kasım-Aralık 2013 tarihli sayısında Birgül Ergev de Arkadaş filminin ilk üç dakikasını Oğuz Atay'ın kaleme aldığını ama devamını yazmaya yanaşmadığını belirtmektedir"
Selçuk Orhan hızını alamamış aynı iddiayı 188.sayfada da yinelemiş.
Allahaşkına benim cümlemle yazarın kaleme aldıkları arasında derginin adından başka bir doğru nokta var mı?
Ben Oğuz Atay'ın Arkadaş filmiyle bağlantısını bilmem. Bilmediğim şey hakkında da ne konuşurum ne yazarım. Bu bağlantı hakkında tek satır yazmadım. Selçuk Orhan söylemediğimi yazmış yazdığımı söylememiş.
Bütün Oğuz Atay sevenlerine bu açıklamayı yapmak boynumun borcuydu.

NOT:Fotoğraf  Mantolu Adam filminin  çekiminden.

15 Nisan 2019 Pazartesi

MAZBATA NEDİR? MAZBATA

MAZBATA.MAZBATA.
Günün en çok kullanılan sözü.İstanbul'da 15 gündür belediye başkanlığı için verilen oyların sayımı bitirilemiyor ve seçilen kişi de mazbatasını alamıyor (15.04.2019)
Nedir bu mazbata مضبطه?
Elbette Arapça bir kelime mazbata.. Zabt ضبط kökünden geliyor ve tutanak anlaminda kullanılıyor.Zabt sözcüğünü bugün zabıt tutmak,zapt etmek gibi örneklerde görüyoruz.Anlamı da zor kullanarak ele geçirme, tutma, hâkim olma.Zabt kökünden gelen diğer kelimeler ise şöyle :
Zâbıta.ضابطه Belediye hizmetlerinde güvenlik birimi ve burada görevli kişi.
İnzibât انضباط Orduda askeri düzeni sağlayan asker.
Zaptiye ضبطىه Askeri polis gücü
Zâbit ضابط Rütbesi teğmenden binbaşıya kadar olan asker (eski)
Zâbitân ضابطان Zabitin çoğul hali.
Mazbût مضبوط Eski anlamı ele geçirilmiş olsa da bugün düzenli , beğenilen anlamında kullanılıyor.

9 Nisan 2019 Salı

MÜDELLEL,DELİL,DELÂLET

MÜDELLEL nedir?
Ailenizin Osmanlıca rehberi görevde.😅😅
Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün (08.04.2019) Moskova ziyareti öncesi bir türlü oy sayımı tamamlanamayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimine değinirken şöyle bir cümle kullandı:
".....bundan daha müdellel bir şey olabilir mi....."
Önce yanlış duydum zannettim sonra anladım ki hayli naftalin kokan bir kelime söz konusu olan.
Müdellel مدلل Arapça delil دلىل kökünden türemiş .Kanıtlanmış, delillendirilmiş,ispatlanmış anlamı taşıyor.
Rehberlik,işaret anlamındaki delâlet دلالت kelimesi de aynı kökten geliyor.
Peki MÜDELLEL sözcüğünün kullanılması gerekli miydi? Bence hayır.

3 Mart 2019 Pazar

TRT TÜRKİYE'NİN SESİ RAYOSU.VOICE OF TURKEY.ANILAR 4


Ben işe başladığım 1973 yılında haber servisindeki nöbetimiz gece 24.00’te biterdi.Ancak 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı başladığında 24 saat yayına geçmiştik.8’er saatlik üç vardiya halinde çalışıyorduk.Kadromuz o kadar dardı ki bazen sabah 8’de eve gelip 16.00’da tekrar yayına gittiğimiz oluyordu.Daha önce akşam nöbetine kalan arkadaşları dağıtan servis aracımız artık yoktu.Mithatpaşa Caddesi’nde hazırlanan haberlerin Ankara Radyosu’ndaki stüdyoya ulaştırılması için bu arabalar gerekli olmuştu. Gece vardiyasına gelirken herkes kendi olanaklarını kullanıyordu.O zamanki servisimizde sadece tek bir arkadaşımızın özel arabası vardı.O saatlerde dolmuş da pek olmadığı için tabanvay kullanıyorduk haliyle.O arkadaşımızın özel arabasını haber bülteninini Ankara Radyosu’ndaki stüdyoya ulaştırmak için de kullandığımız olurdu.Sonradan Mithatpaşa Caddesi’ndeki binaya stüdyo yaptırılmıştı.
Barış harekatında kızım 4 aylıktı.Şişe sütü veriyorduk.Ama harekatla birlikte AOÇ ve süt kurumunun sütleri az dağıtılır olmuştu. Sabah Gürel ya da ben bakkalların açılışını yakalar birer şişe süt kapabilirdik.Karartma vardı.Mum ışığı aydınlatma aracımızdı.
İktidarda CHP-MSP koalisyonu vardı.Daha önce Makarios’a karşı olan tutum değişmiş darbeci Nikos Sampson’un devirdiği Makarios savunulur olmuştu.Savaş haberleri boyut değiştirtmişti yayıncılığımıza.Erbakan’ın Kıbrıs’ta daha alınmamış yerleri alınmış gibi yaptığı açıklamalar hem bizi hem belki de orduyu zora sokuyordu.
TRT’den bir ekip de Kıbrıs’ta görevliydi.Gazeteci Adem Yavuz o çatışmalarda şehit düşmüş,Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in kızı Ayşe o sırada tatile çıkmıştı.Bu Güneş’le Ecevit arasında bir parolaydı.
Barış Harekatı’nın başbakanı Bülent Ecevit kahraman olmuştu.Ancak 12 Eylül gelince Barış Harekatı’nın yıldönümü programlarında Ecevit’in görüntüsü de adı da sansürlenecekti.Hey gidi günler.
Aynen sonraki yıllarda bir Arap bankasının sponsor olduğu bir Çanakkale programında Atatürk’ün adının sansürlenmesi gibi.Ancak o olay büyük tepki uyandırmış,Tunca Toskay’ı genel müdürlükten etmişti.
Mithatpaşa Caddesi’ndeki 37 nolu binanın arasıra ilginç bir konuğu olurdu.Kıbrıs Türk Lideri Rauf Denktaş.Denktaş, o bilinen mütevazılığıyla bazen taksiyle binaya kendisi gelir,sessizce açıklamasını yapar giderdi.O zaman daha KKTC kurulmamıştı,Denktaş da henüz cumhurbaşkanı değildi.
Mithatpaşa Caddesi’ndeki TRT binası 7 katlıydı. Ama asansöründe 6 kat bilgileri vardı. Çünkü 7.kat yarı resmi (!) A Servisinin konuşlandığı yerdi. A Servisi ne zaman kuruldu bilmiyorum ama ben göreve başladığımda vardı. Türkiye’nin Sesi Radyosu’na idari olarak bağlıydı ama yayınlarında daha otonomdu. Orada hazırlanan haberler teleksle Anamur’a geçilir, oradaki Türkçe,İngilizce ve Yunanca spikerleri tarafından o dillere çevrilip okunurdu.A Servisi kadrosunda yöneticiler hariç diğer personel bizler gibi devlet memuru değil sigortalı çalışırlardı.Oraya personel alımını kolaylaştırmak için bulunmuş bir formüldü belki de.Oradakiler yalnızca Kıbrıs’la ilgili yayınlar yaptıkları için Kıbrıs’ın köylerini bile ezbere bilirlerdi.Haberlerinde pek bizim uyduğumuz ilkeler geçerli değildi.Ne de olsa propaganda radyosuydu.Bu servis,1978 yılında Bülent Ecevit’in 2.başbakanlığı sırasında, galiba Türk-Yunan ilişkilerini düzeltmek amacıyla kapatıldı.Personel TRT’de çeşitli servislere dağıtıldı. Anamur’daki lojmanlar da yazlık kamp yapıldı.Birkaç yıl sonra da TSK’ya devredildi.
Yeri gelmişken TRT’ye ilk girdiğim zamanki mesai arkadaşlarımdan söz edeyim Daha önce yazmıştım. Başkanımız Esin Talu Çelikkan’dı. Türkçe ve yabancı diller için haber bülteni hazırlayan servisimizin müdürü Demir Gürata idi. Görüp görebileceğim en kibar ve dürüst insanlardan biriydi. İşinde çok titizdi. Ama o bir yıl kadar sonra istifa edip ayrıldı. Biz müdürümüzden olmuştuk ama ben ömür boyu sürecek bir dost kazanmıştım.Demir abi ve ailesi bizim ikinci ailemiz oldu.Onların iki oğluyla bizim oğlumuz ve kızımız beraber büyüdüler.Ne yazık ki biz iki aile büyük kayıpları yaşadık.Eşim Gürel’in ani kaybına onların desteğiyle dayanmaya çalışırken önce Gülsüm’ü ardından Demir abiyi kaybettik.Beni sevindiren şey ise çocuklarımızın birbirinden hiç kopmaması oldu.Genişleyen aileleriyle hâlâ sık sık görüşürler.
İlk kadrodan diğer arkadaşlarımızı sayayım;
Tuncer Gürsel, Gürsu Okurer, Özer Esmer, Çavlan Tanyer, Hülya Selcik Polat, Nejat Özkam, Şahap Alp ve Turhan Sadi Selen. Demir Gürata’dan sonra müdürümüz olan Taçlan Süerdem ve Orhan Baykal. Spikerlerimiz Tamer Durukan, Canan Kumbasar, Gülper Evren .Hep bizimle olan daktilo arkadaşlarımız Leyla Durukan,Türkan Moray ve Nazire Yetişken.Unuttuklarım varsa özür dilerim.Gidenleri saygıyla anıyorum.
Ben göreve başladığımda haberler teleksle gelir, daktiloyla yazılır, teksirle çoğaltılırdı. O nedenle nöbetlerde muhabir ve spiker dışında bu görevler için de arkadaşlarımız bulunurdu. Teleksçi, teksirci,daktilo ve hizmetli arkadaş bize yardımcı olur,çoğunlukla nöbet saatindeki yemekler iki bülten arası topluca yenirdi.Bu yemeği çoğunlukla bu yardımcı elemanlar hazırlar,parası da ortaklaşa ödenirdi.Genellikle menemen olan bu yemeklere evden getirilen turşular eşlik ederdi.Bazen de biraz ölçüyü kaçırır hamsi buğulama yapar yandaki lokantada pişirtirdik.Yetenekli arkadaşların çiğköfte yoğurduğu da olurdu.Çünkü haftanın 7 günü 24 saat çalışılan yerde çay ocağımız bile yoktu.Ocak normal mesai saatlerinde açık olurdu.Nöbetlerde küçük bir elektrikli ocakta çay demlenirdi.Nöbetteyken dışarıda yemek yemeye çıkmak mümkün olmazdı doğal olarak.Paket servis de bir yerde bıkkınlık verirdi.
Kıbrıs ve Barış Harekatı sırasındaki bir spiker kaçırma girişimi geldi şimdi aklıma. Biz yayıncılar saatlerce, günlerce tüm personelle bir arada yoğun bir çalışma, koşturmaca içinde oluruz. Bazen birbirimizi ailelerimizden bile çok gördüğümüz olur. Biz Harekat sırasında yoğun bir koşturma içindeyken bizden iki yardımcı personel, biri şoför biri yayın elemanı kafa kafaya verip bir Fransızca spikeri genç kızımızı kaçırma planı yaparlar.Biraz da kafayı çekip gece yarısı spikerin apartmanına dayanırlar.Zili çalarlar ana kapı açılır, daireye çıkarlar.Kapıyı bir adamın açtığını görünce afallayıp kem küm ederler.Adam da bunlara kimlik sorar.Hem kimliği gösterip hem de spikeri acil bir görev için almaya geldiklerini söylemeye çalışırlar.Ev sahibi bunlara inanmamıştır.Biraz sıkıştırılınca bunlar apar topar kaçarlar.Kapıyı açan kişi spikerin bir alt katta oturan eniştesidir.Telaşla yanlış kapıyı çalmışlardır.Enişte ve spiker bu kimlik bilgileriyle ertesi gün TRT’ye gelir.İki görevlinin ifadesi alınır ve neden o spikeri kaçırmaya kalkıştıkları sorulur.Birisinin cevabı ilginçtir:
”-Ama o bize sigara ikram ediyordu” Bunlar ,yayıncılıktaki o yakınlaşmayı ve samimiyeti başka taraflara çekmişlerdir.Cezaları ne mi oldu?Geçici görevle doğudaki en uzak radyolara gittiler.