Hoş geldiniz!

Benim derdim ne?

Muradım orada burada gördüklerimi, gözüme çarpanları ,gözüme batanları,gözden kaçanları, gözüme girenleri, özellikle basındaki Türkçe yazım ve söyleyiş detaylarını,habercilik hatalarını,sevaplarını yazıvermek...

Kimseyi kırmak,aşağılamak yok...

Eleştirilerin zekice ve efendice yapılanları kabulüm..

Saygılar...








30 Eylül 2024 Pazartesi

Dottie

 Abdulrazak Gürnah'ı üç yıl önce Nobel alınca duydum. Hemen Deniz Kenarında ve Kumdan Yürek kitaplarını okudum, çok beğendim. Çevirilerde bir sorun yoktu. Geçen hafta Dottie romanını getirttim. Okumaya başladım. Ama gitmiyor. Çeviri akıcı değil .Elimde kalem çizmeye başladım. O tedirginlikle kitaptan alacağım zevki de kaybettim. Çevirmen hata yapmış olabilir ama bu kitapları tekrar tekrar okuyacak bir görevli yok mu? Yayınevinin yöneticileri merak edip satışa sundukları kitaba bir göz atmıyorlar mı? O kadar para verdim, kitabı bitireceğim. Bir daha İletişim Yayınevi kitabı alırken de uzun uzun düşüneceğim

******

Kitabın ilk 100 sayfasında gözüme batanlar. Buyurun; 

******

Sf 15 üvey hükümdar 

Sf 56. merak ettirdi.

Sf.61 kemik doktoru

Sf.63 üvey aile (çok yerde geçiyor) Koruyucu aile gayet yaygın ve doğru bir kullanım olmaz mıydı? 

Ve bir dolu anlaşılmayan cümle.

Yazara da okuyucuya da biraz daha saygı ve özen lütfen.... 

Birgül Ergev 


7 Eylül 2024 Cumartesi

AYIP-KAYIP-NOKTA

Özdemir İnce Cumhuriyet'te 18 Ağustos'ta (2024) bir yazı yazmış. Yazının bir yerinde şöyle diyor; "Çocukluğumda, bizim Toros insanları “Ayıp oluyor deel mi?” dedikleri zaman, “Ayıba bir nukta goy gayıp olur!” diye dalga geçerlerdi. Anlaşılan, “k” yerine “nokta” diyorlardı." Hayır Sayın İnce. "K" yerine nokta demiyorlardı. Gerçekte ikisi de Arapça olan ayıp ve kayıp kelimeleri orijinal yazılışında sadece bir noktayla ayrılır. عيب ayb= ayıp غيب gayb= kayıp Dikkat ederseniz Arap harfleriyle yazılışında tek bir nokta farkı var. O da gayın (غ) harfinin üzerinde. Burada ince bir mizah söz konusu : "Ayıp dediğiniz şey minik bir müdahale ile kaybedilebilir " Birazcık araştırma ve dahi soruşturma lütfen...

11 Nisan 2024 Perşembe

TROÇKİ İSTANBUL'DA

Elime gazeteci  Ömer Sami Coşar'ın (1919-1984)  yazdığı TROÇKİ İSTANBUL'DA  kitabı geçti. İlgiyle okudum.


 Troçki, SSCB'nin ikinci adamı ,  Kızılordu'nun kurucusu. Onun için tarihin çarkları Lenin'in ölümünden sonra tersine döner.

Stalin 1918'de Pravda'ya şöyle yazar:

" Ayaklanmanın bütün pratik teşkilatlanma çalışmaları Petrograd Sovyeti Başkanı Troçki'nin kati idaresi altında cereyan etti"

Ama artık onlar unutulmuş, 

Stalin bütün erki elinde toplamıştır. Önce Kazakistan'ın Alma Ata kentine sürgüne gönderilir. Ama ne Troçki Stalin aleyhtarı örgütlenmeden ve propogandadan vazgeçer ne de Stalin onu peşini bırakır. Artık ülke içinde de istenmez. Troçki için başvurulan ülkelerden yalnızca Türkiye vize verir. Aslında Troçki Türkiye'ye gelmeyi istememiştir. Burası Troçkist hareketini yönetemeyeceği, dilini bilmediği bir ülkedir. Ama önünde tek seçenek vardır.

12.Şubat 1929 İstanbul'a getirilir. Troçki Türkler için bilinmeyen bir kişi değildir.

İstiklal Harbi sırasında Türkiye'ye yardımları dokunmuş, Sovyet Harbiye Komiseri olarak silah sevkiyatında rol oynamıştır.

Türkiye'nin vize verirken kendisinden bir tek şartı olmuştur. Türkiye'de siyasi faaliyette bulunmayacaktır.

Troçki büyük bölümünü Büyükada'da geçireceği sürgün yıllarında kendisine bir çalışma ekibi kurar. Yazılarını özel kuryelerle Avrupa'ya gönderir, oradan da Moskova'ya ulaştırılır. İki eski dava arkadaşının birbirlerini altetme mücadelesi hiç bitmez, gittikçe sertleşir. 

Nisan 1932'de ilk defa bir Türk başbakanı Moskova'yı ziyaret eder. İsmet Paşa ziyaretinden 8 milyon dolarlık bir kredi anlaşmasıyla döner. 

O günlerde Troçki de  SSCB vatandaşlığından atılmıştır.  Moskova aylar sonra  Türkiye'ye Troçki ile ilgili kararı hatırlatır. Mesaj kendisinin ikamet izninin bitirilmesi yönündedir. Ancak Ankara'nın kararı farklı olacaktır.

Ömer Sami Coşar şöyle yazar; 

"Sovyetlerle dostluk başka Türkiye'ye sığınmış ve kanunlara saygılı bir siyasi mülteciye karşı muamele başka şeylerdi. Atatürk Türkiyesi için bir mülteciye saygı 8 milyon dolarlık kredi anlaşmasından da mühimdi."

Troçki her fırsatta Avrupa ülkelerinden vize talebinde bulunur. 1932 yılında Danimarka'dan vize alır.

Elinde Leon Sedov Efendi  adına verilmiş siyasi mültecilere mehsus bir Türk pasaportu vardır.

1937'de Meksika'ya gidene kadar çeşitli Avrupa ülkelerinde zoraki sürgün hayatı yaşar. Hayatı  üç yıl sonra,   -kimliği tam bilinmeyen , evine girip çıkan-  celladı tarafından balta darbesiyle son bulur.


Kitap hakkında not; Son derece özenli,   iyi araştırılmış, kaynaklara dayalı bir biyografi. İlk olarak 1969 yılında yayınlanmış. 


Birgül Ergev